“AKP-MHP faşist bloğunun akademi politikaları, üniversitelerde “büyük adamlardan”, “erkek zihniyetten” beslenen, arkasını erkek adalete ve erkek devlete dayayan bir zincir ördü…”

Eylem Uluçay*

Toplumun zihnine kazınmış cinsiyet kodları, kadın erkek rolleri, toplumla ilişkilenme biçimleri ile tamamen cinsiyetçi politikalar; akademiyle kurulan ilişkide, okullarımızda, hatta sırtımıza yükledikleriyle hayatımızın her anında tam da gözümüzün önünde durmaktadır.

Modern dünya, eğitime ve dolayısıyla bir aracı olarak kurumlara; daha eşit, daha adil, cinsiyetçilikten uzak bir toplum yaratma misyonu yüklemiştir. Bunun bir sonucu olarak insanlar akademinin iç yüzünü görmekten sakınır, umdukları toplumun bu koşulda var olabileceğine inanır hale gelmiştir. Bizler biliyoruz ki her alanda olduğu gibi akademide de kurulan ilişkiler toplumsal cinsiyet kodlarından bağımsız değildir. Patriarkal sistemin politikaları aracılığıyla eğitim kurumları büsbütün cinsiyetçi kimliklerini sahiplenmiş, sürdürücüsü olmuşlardır.

Eril tahakkümün ve cinsiyetçiliğin asıl tohumlarının atıldığı yer gündelik işler ve pratiklerdir. Kadınlardan beklenen geleneksel iş bölümünü devam ettirmeleri, uyumlu uysal olmalarıdır. İktidar, neredeyse her yerde kadınları nitelikli iş gücünden çıkarıyor. Karar alma mekanizmalarında ve liderlik konumunda kadınların bahsi yok. Kadının ev içine erkeğin de kamusal alana aitliği safsatası iktidar eliyle akademiye de taşınmış durumdadır.

Bir röportajda kadın akademisyenin “Hep daha çok çalışmak ve hep daha çok şey bildiğimi ispat etmek zorunda kaldım” sözlerini de yanımıza alarak; “Akademideki varlığımız mücadelemizin bir sonucuydu, şimdi bu cinsiyetçi anlayışı yok etmenin sırasıdır. İktidara, patriarkal sisteme karşı olan bu mücadelemizi büyütelim” diyoruz.

Meydanları sokakları geceleri kampüsleri terk etmiyoruz!

2019 yılı başlarında yaşadığımız olayı hatırlayalım. Ceren Damar, asistan olarak çalıştığı üniversitede sınavda kopya çektiği tespit edilen bir erkek öğrencisi tarafından katledildi. Çeşitli üniversitelerde cinsel saldırı suçu işlendi. Bütün bunların arkasında kapitalist patriarkal sistem ve eril tahakküm olduğunu biliyoruz.

AKP-MHP faşist bloğunun akademi politikaları üniversitelerde “büyük adamlardan” “erkek zihniyetten” beslenen, arkasını erkek adalete ve erkek devlete dayayan bir zincir ördü. Kendilerini destekleyen ve daima birbirlerinin geri kalmış politikalarını besleyen erkek akademisyenlerin cinsiyetçi söylemleri üniversite sıralarına işlendi, kadın öğrencilerin ders sırasında gördüğü baskı peşi sıra geldi. Halkaya girmek için makul kadın olmak gerekliydi. Akademide var olan bu cinsiyetçi politikanın tezahürleri; kadınları sistemsel kimliğin onlara dayattığı şekliyle geri plana itmesi noktasında ya da bu halkanın içinde kendini bir kadın olarak var edememesine sebebiyet vermesiyle onu erkek egemen zihniyetin kurguladığı şekilde yeniden yaratmasında karşımıza çıkmaktadır.

“İktidar bütün kollarıyla akademideki cinsiyetçiliği beslemeye devam ediyor.”

İktidarın üniversitelerde kadın akademisyenleri daha çok sözleşmeli olarak istihdam etmesi, fonlardan daha az pay vermesi, akademik kariyer basamaklarını erkek akademisyenlere oranla daha yavaş çıkabilmeleri için önlerine nice engeller koyması tamamıyla günümüzde karşımıza çıkan bir olgudur.

Bunlarla birlikte akademide kadın olmak mücadele etmeyi, her an tetikte olmayı gerektiriyor. Kadınların görünmezlik hali bütün ilişkilenme biçimleri ile dayatılırken sistemin bu derece yüklendiği kurumlarda farklı sirayet edemezdi değil mi?

İşte bu noktada deneyimlerimiz arasında bağ kurma ihtiyacını daha derinden hissediyoruz. Kadın asistanları, profesörleri hocadan saymamakta sakınca görmeyen herkesin tam da karşısında dayanışma ağını gün be gün güçlendirmeliyiz. Erkek adaletin, sistemin, devletin hayatımızı belirlemesine izin vermeyeceğiz. 100 yıl önce akademinin kapılarını açtığımız mücadelemizi hatırlayarak cinsiyetçi anlayışı da bu kapıdan def edeceğiz.

*Beykent Öğrenci İnisiyatifi