Ankara’da Gençlik Örgütleri olarak artan polis şiddetine ve HDK Gençlik Meclisi üyesi Tunahan Gözlügöl’ün polis tarafından kaçırılmaya çalışılmasına dair, ÇHD’li avukat Anıl Arman Akkuş, HDP Milletvekili Ali Kenanoğlu ve İHD Ankara Şube Başkanı Fatin Kanat’ın katılımıyla bir basın toplantısı gerçekleştirdik.

“Baskılar Sökmeyecek Gençlik Kazanacak”

Toplantıda Gençlik Örgütleri’nin ortak imzasını taşıyan bir açıklama yapıldı:

“Yıllar boyunca biriken devlet baskısı ve artan polis saldırıları sonrasında iktidar, sokağa çıkma yasakları ve korona salgını koşullarını bahane ederek polisi ve bekçisiyle saldırmayı sürdürüyor.

Ankara’da son yıllarda polisin şiddet “normali” gittikçe yükselmektedir. Yıllardır şehrin farklı noktalarında gençlerin, kadınların, işçilerin, LGBTİ+’ların gerçekleştirmek istediği her türden eylemlilik, hiçbir gerekçe gösterilmeksizin polis tarafından şiddetle engellenmeye çalışılmıştır. İş cinayetlerine, kadın cinayetlerine, Kürt halkına yönelik imha politikalarına, LGBTİ+’lara yönelik nefret saldırılarına, üniversitelerdeki baskı ve saldırılara, gittikçe yükselen ve hala etkisini hissettiğimiz ekonomik krize, kamu emekçilerine ve toplumun geniş kesimlerine yönelik sürdürülen KHK zulmüne karşı çıkarılan her ses devletin polis kuvvetlerince bastırılmaya çalışılmıştır. Bu eylemlerin tamamında ardı arkası kesilmeyen şiddet ve işkence görüntüleri hepimizin hala hatırındadır. Ankara Polisi, 8 Mart, 1 Mayıs, 25 Kasım, Gezi Direnişi gibi toplumsal süreçlere; Suruç, 10 Ekim, Soma gibi katliamları anmak için örgütlenen eylemliliklere de; adaletsizliklere karşı sessiz kalan bir toplum yaratmak, devletin baskı ve sindirme politikalarını uygulamak ve iktidarın siyasi çıkarlarını korumak amacıyla saldırmıştır.

Şiddet, devletin ve polisin normalidir; devletin normalinde gençliğin, kadınların, halkların, LGBTİ+’ların, işçilerin, ezilenlerin yaşamlarının değeri yoktur. Onların normali, ezilenlere şiddet uygulamaktır. İktidar bu süreçte polis şiddeti ile yetinmemiş, şehrin her sokağını kontrol altına alabilmek için bekçileri devreye sokmuştur. Bu amaçla uygulanan polis şiddeti ise, gün geçtikçe artmaktadır. Bu artışın, iktidarı kaybetme korkusundan kaynaklandığını biliyoruz. Bunca yıldır, toplumun tüm kesimlerini hedef alarak ve artarak süren baskı, sindirme ve korkutma politikalarına karşı, sokaklarda ortaya çıkan her hareket iktidarı korkutmaktadır. Ve bu saldırıları ve adaletsizlikleri yaratan esas güç olarak, ellerinden şiddetten başka bir şey gelmemektedir.

Son zamanlarda da bir salgın krizinden çok; ekonomik, politik ve toplumsal bir krize dönüşmüş korona krizi sürecinin etkilerini en ağır şartlarda yaşayan ezilenler, yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak için sokağa çıktıklarında bile polis saldırısına uğramıştır.

Korona krizi sürecinde polis, Adana’da 18 yaşındaki Ali El Hemdani’yi göğsünden vurmuş, Nusaybin’de bahçelerinde oyun oynayan çocukları silahla kovalamış, Edirne’de biber gazıyla saldırmış, Çorlu’da kapısının önünde oturanlara saldırmış ve bu saldırıyı kamerayla kayıt altına alan komşusunun evine zorla girmeye çalışmış, İstanbul Zeytinburnu’nda yakaladıkları çocukların kafalarını yere vurup ters kelepçe ile gözaltına almış, Kadıköy’de kuryeye hakaret ederek darp etmiş ve Eyüp’te ekmek almaya çıkanlara saldırıp gözaltına almış, Ankara’da kapısının önüne çöp dökmeye çıkan bir kişiye ve ailesine biber gazıyla saldırmıştır.

Yine bu süreçte tırmanan şiddet “normali”, Etimesgut’ta Barış Çakan’ın Kürtçe müzik dinlediği için katledilmesiyle karşımıza çıkmaktadır. Barış Çakan da, devletin tüm güçleriyle yükselttiği bu şiddetin, sivil faşistlerce uygulanması sonucu katledilmiştir. Bu cinayetin ardından Ankara Valiliği, hızlıca bir açıklama yayınlamış, olayın üzerini örtmeye çalışmıştır.

1 Haziran Pazartesi günü, 7 yıl önce Güvenpark’ta polis kurşunuyla katledilen Ethem Sarısülük’ü ve Gezi Direnişi’ni anma eylemine saldıran polis, 21 kişiyi işkenceyle gözaltına almıştır. Polis saldırısı gözaltı araçlarında ve Güvenlik Şube’de devam etmiş, saldırı esnasında işkenceyle gözaltına alınan birçok kadın arkadaşımız tacize uğramıştır. Yine aynı gün, Ankara Emniyeti’ne mensup olduğunu söyleyen birkaç polis, bir üniversite öğrencisini kaçırmaya çalışmıştır. Polis tarafından özellikle Ankara’da sıklıkla uygulanan bu kaçırma politikası da, devletin baskı ve sindirme politikalarıyla ilişkili olarak şiddet “normali”nin bir yansımasıdır.

Gençlik Örgütleri olarak bizler de Ankara’da çeşitli süreçlerde bu şiddetle defalarca karşı karşıya kaldık bu örneklerde de görüldüğü üzere korona krizi sürecinde de polis şiddetini halkın üzerinde yoğunlaştırarak devam ettirmektedir. Polisin artan saldırganlığı, bu sürecin öncesinde iktidarın arttırdığı savaş ve şiddet politikalarıyla doğrudan ilişkilidir.

Bu örnekler, sadece Ankara’ya veya yaşadığımız coğrafyaya özgü değil, dünyanın farklı coğrafyalarında da sıklıkla görülen örneklerdir. Hepimiz, Hindistan’da sokağa çıkma yasağını ihlal ettiği bahanesiyle sopalarla dövülen insanların görüntülerini hatırlıyoruz. Siyahlara ve göçmenlere yönelik ırkçılığın bir devlet politikası olarak yıllardır süre geldiği ABD’de, Minnesota’da, George Floyd’un boğularak öldürülmesini hatırlıyoruz. Bu şiddet “normali”, Georg Floyd’un boğazına diziyle çökerek, Floyd’un ısrarla “nefes alamıyorum” demesine ve kameraların kayıt almasına aldırış etmeden onu katleden ABD polisinde de karşımıza çıkıyor. Bu katliamın ardından George Floyd için sokaklara dökülenler de, aynı şiddetten paylarını alıyorlar. Tıpkı yaşadığımız coğrafyada olduğu gibi Amerika’da da, eylemcilerin işkence ile gözaltına alındığını, polis kurşunlarının hedefi olduklarını görebiliyoruz.

Coğrafyadan coğrafyaya örnekler, olaylar, sayılar değişse de dünyanın her yerinde açıkça görüldüğü üzere polis yaşamın karşısındadır. Cinayetlere, katliamlara kadar varan bu şiddetin artışındaki esas neden, devletin ilgili kurum ve kuruluşları aracılığıyla şiddeti yeniden yaratması ve açıkça desteklemesiyle doğrudan ilişkilidir.

Bizler özgürlüğü ve yaşamı savunan, kapitalizme karşı mücadele eden Gençlik Örgütleri olarak; polisin, özgürlüğün ve yaşamın karşısında bu düzeni korumak için var olan bir kurum olduğunu biliyoruz. Bugün, adaletsizlikleri yaratan, yaşama saldıran düzenin kolluk kuvvetlerinin, bizlerin karşısında kullandığı şiddet, onların normalidir.

Bizler, bu şiddeti teşhir etmeye, bu saldırılara karşı birbirimizi savunmaya, ezilenlerin ve sömürülenlerin sesini yükseltmeye devam edecek, özgürlüğü ve yaşamı kazanacağız.

Baskılar Sökmeyecek, Gençlik Kazanacak!”

HDK Gençlik Meclisi üyesi Tunahan Gözlügöl: “Devrimci, demokrat, komünist bir gencim ve kaçırma tehditlerinizden korkmuyorum.”

1 Haziran Günü Ethem Sarısülük’ü ve Gezi Direnişi’ni anma eyleminden sonra polis tarafından alıkonulmaya çalışılan HDK Gençlik Meclisi üyesi Tunahan Gözlügöl polisin taciz boyutuna ulaşan sözlerinin olduğunu ve polis tarafından aranarak tehdit edildiğini belirterek maruz kaldığı durumu dile getirdikten sonra:

“Devrimci, demokrat, komünist bir gencim ve kaçırma tehditlerinizden korkmuyorum. Bizler bu tip kontrgerilla faaliyetlerini geçmişte JİTEM ile geçtiğimiz yıllarda KGT ile biliyoruz. Baskıyla, şiddetle, tehditle, tacizle bizleri bastırabilecekleri gafletinde olanları mücadelemizin hırsı ve haklılığı ile yerle bir ediyoruz. Herkesi bu direnişi büyütmeye davet ediyoruz” ifadelerini kullandı.