“Bu politikaların yansıması “üniversite-sanayi işbirliği” gibi projelerde kendini göstermektedir. Yükseköğretime sermayeye ucuz işgücü yetiştiren ve ihtiyaçlarına uygun projeler hazırlayan bir misyon yüklenmektedir.”
Osman Delimehmet*
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana toplumsal ve politik düzeyde büyük dönüşümler gerçekleşmiş birçok alan AKP iktidarının devamlılığını sağlama ve buna uygun bir toplum yaratma hedefiyle saldırı altında kalmıştır. Bu alanların en önemlisi de bilimsel ve eleştirel düşüncenin merkezi olan “üniversitedir.”
Dünyada ve Türkiye’ de üniversiteler toplumsal hareketlerin odağı olmuştur. Bu yönüyle üniversiteler siyasi iktidarlar tarafından tehdit unsuru olarak görülmüş ve tahaakküm altına alınmaya çalışılmıştır. AKP de kendi varlığına tehdit olarak gördüğü üniversiteleri KHK’ larla, ihraçlarla ve demokratik mekanizmaları işlevsiz hale getirmeyle tahaakküm altına almaya çalışmaktadır. AKP iktidarı kendisine biat eden bir akademi hayali kurmaktadır. Üniversitelerde, toplumu muhafazakarlaştırma projesinin karşısında duran her şeyi ortadan kaldırmada, akademisyenleri görevden almada ve beğenmediği öğrencileri üniversiteden atmada geri durmamaktadır. Sadece OHAL ve KHK’ larla 5 bin 904 akademisyen ihraç edildi ve boşalan yerlere AKP kendi kadrolarını yerleştirdi. Yerleştirilen bu kadrolar ise bilimsel üretim ve eleştirel özgür düşünce çizgisinden uzakta iktidarın çizdiği sınırlar içerisinde hareket etmektedir. Akp için üniversiteler siyasi kadrolaşma alanı olarak görülmektedir. Akademinin temeli olan “tabi olmadan bilgi üretme ” özelliği bu şekilde ortadan kaldırılmaya yerine tek adam rejiminin ideolojisine bağlı akademi yaratılmaya çalışılmaktadır. Üniversite yönetimlerinin seçiminin de üniversite içi demokratik yollarla değil AKP’nin müdahalesiyle yapılması hem kısıtlı olan demokratik üniversite yapısının son bulmasına hem de üniversite yönetimlerinin de iktidarın eline geçmesine neden olmuştur. Bu şekilde üniversite yönetimleri bilimsel çalışmalara hiçbir katkıları olmayan profesörlere bırakılmıştır. Bu durum geçtiğimiz günlerde yayınlanan “rektörlerin karnesinde” çok net bir şekilde görülmektedir. Burdaki araştırma sonuçlarına göre 196 rektör arasında uluslararası yayını olmayan rektör sayısı 68, yayınlarına hiç atıf yapılmayan rektör sayısı ise 71 olarak karşımıza çıktı. AKP vasıfsız rektörleriyle üniversiteleri kendi ihtiyaçlarına göre dizayn etmek istemektedir. Tek adam rejiminin toplumsal ve kültürel alanda da ayakları üzerinde durmasını isteyen AKP, üniversiteleri bu yolla yeni toplumu yaratmada bir aktör haline getirmeye çalışmaktadır.
AKP, üniversiteleri tek adam rejimine göre dizayn etme hedefini “her kente üniversite” projesiyle sürdürdü ve “kendi üniversitelerini” açmaya başladı. AKP öncesi 70 yılda 70 üniversite açılırken Akp’ yle beraber 17 yılda 129 üniversite açıldı. Yeni üniversiteler tek adamın yeni kadro alanları olmasının yanında özel üniversite açılmasına ağırlık vermesi yönüyle sermaye için bir rant kapısı açmış oldu. Bu dönemde 43 tane özel üniversite açılmıştır. 1980′ li yıllarda başlayıp yüksek öğretimi de piyasalaştıran neliberal politikalar Akp döneminde de üniversiteleri etkisi altına almış ve sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillendirmiştir. Türkiye’ ye neoliberalizmi sokan 12 eylül cuntasının kurduğu YÖK de bu dönemde AKP’ nin kaldırılacak vaatlerine rağmen daha da güçlendirilmiştir ve üniversiteleri piyasanın ihtiyaçlarına göre zapturapt altında tutmaya devam etmiştir. Bu politikaların yansıması “Üniversite-sanayi işbirliği” gibi projelerde kendini göstermektedir. Yükseköğretime sermayeye ucuz işgücü yetiştiren ve ihtiyaçlarına uygun projeler hazırlayan bir misyon yüklenmektedir.
Üniversiteleri sermayenin rantına açan, yükseköğretimi kamusal bir hak olmaktan çıkarıp piyasalaştıran Akp, üniversite gençliğinin de okurken birçok temel ihtiyaçlarına ulaşamamasına sebep olmaktadır. Öğrencilerin barınması ve beslenmesi gibi hakları dahi piyasalaştıran AKP öğrencilere bir gelecek de vadetmemektedir. Üniversite bitince işsiz yığınına katılan gençler bir de öğrenim hayatlarını devam ettirebilmek için aldıkları kredileri faiziyle birlikte ödemek zorunda kalıyorlar. AKP-Saray iktidarı ise şirketlerin vergi borçlarını silmekle meşgul olmaktadır.
Tek adam faşizminin kurumsallaşmasını amaçlayan AKP-Saray iktidarı, toplumsal alanda karşısına çıkan her türlü engeli bertaraf ederek toplumu sindirme projesinde karşısına çıkabilecek en önemli engellerden biri olan özerk üniversite ve öğrenci hareketini, üniversiteleri muhafazakar ve neoliberal kuşatma altına alarak etkisiz hale getirmeye çalışıyor. Barış isteyen, özgürlükçü, muhalif akademisyen ve öğrencilere her fırsatta davalar açarak yıldırmayı hedefleyen iktidar akademiden kendisine biat etmesini istiyor. Üniversite gençliğinin ve akademinin tüm bu saldırıları aşıp demokratik özerk bir üniversite yaratmasının yolu ise anti-faşist bir hatta tek adam rejimine karşı demokratik öğrenci mücadelesidir. Bu mücadelede, üniversiteleri kendisine eklemlemeyi ve piyasaya göre personel yetiştirmesini isteyen sermayeye isyanı da içinde barındırmalıdır. Üniversitelerin toplumsal muhalefet dinamiklerini harekete geçirme gücünü tarihte birçok gençlik hareketinde görmekteyiz. Faşist kurumsallaşmanın karşısına çıkacak olan öğrenci hareketi hem bu amaca geçit vermeyecektir hem de demokratik üniversitesini kuracaktır.
*OMÜ Öğrenci İnisiyatifi