YÖK’ün verileri, sayıları hızla artan üniversitelerdeki akademisyen yetersizliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Üniversitelerin lisans bölümlerinde toplam 4,5 milyon öğrenci eğitim görüyor ve 167 öğrenciye yalnızca bir profesör düşüyor.

Üniversitelerdeki öğretim elemanı yetersizliği, Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) verileriyle bir kez daha gözler önüne serildi. Lisans düzeyindeki öğrenci sayısının 4 milyon 538 bin bin olduğu Türkiye’de, lisans eğitimi veren yükseköğretim programlarında görev yapan öğretim elemanı sayısı 148 bin 63’te kaldı. Üniversitelerin dört yıllık bölümlerinde 167 öğrenciye yalnızca bir profesör düşüyor.

İktidarın, her ile bir üniversite stratejisi nedeniyle sayıları katlanarak artan üniversiteler, akademisyen ihracını da beraberinde getirdi.Türkiye’de üniversite öğrencisi sayısı 8 milyona dayanırken üniversite sayısı 207’ye ulaştı. 2002 yılından bugüne, Türkiye’deki üniversite sayısı 2,7 kat arttı.

Profesör başına 167 öğrenci

YÖK’ün 2019-2020 öğretim dönemine ilişkin istatistikleri, toplam öğrenci sayısı 4 milyon 538 bin 926’ya ulaşan lisans bölümlerindeki akademisyenlerin sayıca yetersiz olduğunu ortaya koyuyor. Lisans bölümlerinde, 167 öğrenci başına sadece bir profesör düşerken öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı da 30 oldu.

En fazla profesör AÜ’de

Toplam öğretim elemanı sayısı 3 bin 708 olan ve bin 160 profesörün görev yaptığı Ankara Üniversitesi, bünyesinde en fazla profesör barındıran üniversitelerin başında geliyor. Ankara Üniversitesi’ni, bünyesinde bulundurduğu 926 profesör ile Hacettepe Üniversitesi takip ediyor.

Şirket gibi yönetiliyorlar

YÖK’ün verilerini BirGün’e değerlendiren Eğitim Sen Yükseköğretim Sekreteri Özgür Bozdoğan, vakıf üniversitelerinin büyük bölümünde profesör ve doçent sayısının az, öğretim görevlisi sayısının ise yüksek olduğunu söyledi. Bazı üniversitelerin insan, doğa ve toplum yararına bilim üretmek yerine, önceliklerinin maliyet olduğunu kaydeden Bozdoğan, “Veriler bizlere üniversitelerin bilim üreten kurumlar olarak değil, birer şirket gibi yönetildiğini göstermektedir” dedi.

Toplumsal Eşitsizlik Akademide

Devlet üniversitelerinde kadro dağılımı açısından yaşanan eşitsizliklerin de altını çizen Bozdoğan, şunları söyledi:

“Bazı üniversitelere, özellikle profesör ve doçent kadrolarının verilmesinde ayrıcalık tanınmış, bazılarında da kısıtlamaya gidilmiştir. Bunun da siyasal ve kişisel yakınlıklar sonucu oluştuğu rahatlıkla söylenebilir. Ancak üniversiteye dışarıdan yapılan her müdahalenin bilimsel ve idari özerkliği zedelediği unutulmamalıdır. Araştırma görevlileri ve doktor öğretim görevlilerinde nispeten kadın-erkek sayısı birbirine yakınken kadın doçent ve profesör sayısı erkek doçent ve profesör sayısından belirgin olarak azdır. Bu durum, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin üniversitelerde dahi yaşandığını göstermektedir.”

Mustafa Mert Bildircin / Birgün