Zeynep Çelik’in Bianet’teki haberi: Sosyal izolasyon sürecini aileleriyle birlikte geçiren LGBTİ+’lar ne gibi deneyimler yaşıyorlar ve en önemlisi onlar hayatı eve sığdırabiliyorlar mı?

Koronavirüs salgını sebebiyle evlere kapandığımız bu günlerde birçok yaş, cinsiyet ve meslek grubundan insan farklı deneyimler yaşıyor. Kimileri bu evde kaldığı süreyi olabildiğince verimli geçirebilmek için çabalarken, kimileri zorlu ve stresli bir süreçten geçiyorlar.

Bu da sosyal izolasyon süreci başladığından bu yana hayatın eve sığıp sığamayacağına dair tartışmaları da beraberinde getiriyor. Peki bu sosyal izolasyon sürecini aileleriyle birlikte geçiren LGBTİ+’lar ne gibi deneyimler yaşıyorlar ve en önemlisi onlar hayatı eve sığdırabiliyorlar mı?

Görüşmelere göre ailesine karşı açık olanlar ve olmayanlar için de durum değişiklik göstermiyor. Bu evlerde ve bu bireyler üzerinde benzer baskı ve kısıtlanmışlık hali hakim ve onlar, topluma karşı vermek zorunda kaldıkları mücadelenin aile evinde kat be kat arttığını söylüyorlar.

“Evde sürekli izleniyorum”
İstanbul’da üniversite öğrencisi olan Furkan, pandemi sürecinin başlarında, ailesinin isteği üzerine memleketi Ordu’ya gitmiş. Üniversiteyi kazandığından beri ailesinden ayrı yaşayan Furkan ekonomik olarak ailesine bağlı olduğu için eve döndüğünü söylüyor.

Furkan, normal şartlarda evde, ailesiyle vakit geçirmekten hoşlandığını, ancak bu süreçte ailesi ile bir arada olmanın dayanılmaz olduğunu anlatıyor ve evde kaldığı bu dönemde ailesiyle mümkün mertebe diyalogdan kaçındığını söylüyor.

Furkan, ailesine cinsel yönelimi konusunda açılmış fakat bu durum onu avantajlı kılmıyor. Zira Furkan, evde sürekli eşcinsellik konusunun açıldığını, ailesinin sürekli kendisindeki değişimleri gözlemlediğini anlatıyor:

“Evde sürekli eşcinsellik konusu masaya yatırılıyor ve bendeki değişimi bir şekilde gözlemlemeye çalışıyorlar. Sürekli izlendiğim hissine kapılıyorum. Bu sadece his olarak kalmıyor, sürekli olarak izleniyorum. Telefonu elime alınca ne yaptığımı anlamaya çalışıyorlar, biriyle mesajlaştığımı, konuştuğumu fark edince ‘kim o?’ diye soruyorlar ve bunlar sürekli olunca, katlanılması güç bir hal alıyor” diyor.

Ev ve bireysel alan problemi
Evde bireysel bir alanının olmadığını, tek başına kalamadığını söyleyen Furkan için bu süreç, ailesi ile de mücadeleyi beraberinde getirmiş. Furkan her zaman bir mücadele içerisinde olduğunu ancak şimdilerde bu mücadelenin katbekat arttığını söylüyor.

Bu süreci ailesi ile olabildiğince az paylaşımda bulunarak atlatmaya çalışan Furkan, “Onlar üzerime geldiğinde kaçmaya çalışıyorum. Çok da iyi olmayan psikolojimin tamamen yerle bir olmasını istemiyorum. Bu süreçten en az hasarla kurtulmayı planlıyorum” diyor.

“Ben bir geyim ve kendimi seviyorum”
Furkan cinsel yönelimini ilkokul çağlarındayken fark etmiş, ergenlik döneminde de kendisini daha iyi tanımaya başlamış. Muhafazakar bir aile yapısında büyüyen Furkan, başta yönelimini kabullenemediğini ve değiştirmeye çalıştığını anlatıyor:

“Muhafazakâr bir aile ve toplumda büyüdüğüm için kendisini başta cinsel kimliğimi kabullenmedim dolayısıyla bunu değiştirmeye çabaladım. Birçok araştırma yapıp bunun değiştirilemez olduğunu fark ettiğimde ise aynaya bakarak, ‘Evet ben bir geyim, böyle doğdum bunu ne kadar değiştirmeye çalışsam da değişmiyor kendimi böyle seviyorum’ dedim.

Furkan ailesine kendi isteğiyle cinsel kimliğini açıklamamış, hatta bunu saklamaya çalışmış. Öte yandan ailesi sosyal medya aracılığı ile Furkan’ın cinsel yönelimini öğrenmiş ve Furkan’ın karşısında durmayı tercih etmişler:

“Çok büyük tartışmalar yaşandı çok kötü şeyler söylendi. Hala nasıl bir durumdayız ben de bilmiyorum. Ailem bana ‘Biz seni hep seviyoruz sevgimiz hiç azalmadı’ dedi ama karşımda durmaya da devam ettiler. Yönelimimi hiçbir zaman kabullenmediler.”

“Evdeki ben, ben değilim”
Sema, bir lezbiyen ve cinsel yönelimini 16-17 yaşlarındayken, bir kadına aşık olduğunda fark etmiş fakat o zamanlar biseksüel olduğunu düşünüyormuş, 19 yaşına geldiğinde ise lezbiyen olduğunu fark etmiş.

Ailesine açılmayı birkaç kez denediğini söyleyen Sema, ailesinin onu ciddiye almadığını ve “Saçmalama sen arkadaşından etkileniyorsun” gibi bir tepki ile yaklaştıklarını anlatıyor.

Arkadaşının trans kadın olduğunu söyleyen Sema, yaşadığı şeylerin “etkilenme” olarak tarif edilmesine kızıyor. Pandemi sürecinin başlaması ile ailesinin yanına gittiğini anlatan Sema, evde asla kendisi gibi davranamadığını ve esasında ailesinin yanına gitmek istemediğini söylüyor.

Sema bu süreçte, dışarı çıkıp kendisi gibi davranıp eve geri dönemiyor ve aylardır kendisi gibi davranmadan yaşamak zorunda kalıyor. Bu durumun çok yorucu olduğunu söyleyen Sema, “Keşke tüm yönleri ile iletişim kurabileceğim bir ailem olsaydı” diyor.

“Benim yontacak çok küçük bir aracım var”
Sema bu süreçte ailesiyle yaşadığı bir tartışmayı anlatıyor:

“Sürekli çok değiştiğimi söylüyorlar. Ne zaman okuldan eve dönsem beni okuldan almakla tehdit ediyorlar. Yine aynı şey oldu ve artık buna dayanamadım. Bana uyguladıkları psikolojik şiddete karşı, kendime fiziksel şiddet uyguladım. Bunun üzerine biraz duruldular.

“Ben de biraz yalnız kalabilmek için anneannemin yanına geldim. Ailemin yanında sürekli rol yapmak zorundayım. İçimden onlara karşı hep, ‘siz kızınızı tanımıyorsunuz’ cümlesi geçiyor. Kocaman bir odun var ve benim onu yontacak çok küçük bir aracım var. Elimden aileme karşı bir şey gelmiyor. Biraz bu konuda bilinçlenmelerini çok isterdim”

“Beyaz atlı prensesim vardı”
Yönelimini ortaokul 6. sınıfta fark ettiğini söyleyen Berna ise izlediği bir yabancı dizide iki kadının yakınlaşmasının onu çok heyecanlandırdığını ve bunu üzerine birçok araştırma yapması sonucu kendisi kabullendiğini söylüyor.

Diğer kız çocuklarından farklı olduğunu ve bu durumu aslında annesin de fark ettiğini anlatan Berna, “Ben kendimi bilmediğim yıllarda bile kendimi hep bir kadınla evlenirken vs. hayal etmişimdir. Benim beyaz atlı prensim yoktu, prensesim vardı anlayacağınız” diyor.

Ailesi ile olan bağlarının kopmasından çekindiğini söyleyen Berna, ailesine karşı açık olmadığını ancak ikiz kız kardeşi ile bu durumu paylaştığını, kardeşinin de ona destek olduğunu anlatıyor.

“Anlatmak isterdim”
Berna, salgınla beraber ailesinin ısrarları üzerine aile evine dönmüş ve iki aydır ailesinin yanında. Berna bu iki aylık süreci şöyle anlatıyor:

“Gergin hissediyorum sürekli ve bunalmış, sıkılmış bir haldeyim. Bunun en büyük sebeplerinden birisi de her şeyimi saklamak zorunda olmam. Mesela sevgilimle telefonda konuşamıyorum yanlarında. Anneme sevgilimi anlatamıyorum oysa anlatmak isterdim. Sanki sıradan bir kız arkadaşımmış gibi bahsediyorum ondan.”

“Kadın olarak da mücadele ediyorum”
Olmadığı biri gibi davrandığını ve bundan dolayı kendisini ailesinden soyutladığını söyleyen Berna, abisi ile de çatışmalar yaşıyor ve abisinin özel hayatına çok fazla müdahale etmeye çalıştığının anlatıyor.

Berna için aile evi, cinsel yönelimi açısından olduğu kadar kadın olarak da zorlayıcı. Berna, evde kaldığı bu süreçte iş bölümünün sadece evdeki kadın bireyler üzerinde yoğunlaştığına dikkat çekiyor.

Öte yandan Berna, ailesinin LGBTİ+’larla ilgili fikirlerini bile bilmediğini, bunu sormaya dahi çekindiğini söylüyor ve “Kötü bir şey duymaya hazır değilim, bu süreci daha gergin geçirmek istemiyorum. Böyle kaçarak nereye kadar yaşayacağımı da bilmiyorum ama kendimde hiçbir zaman aileme karşı açılma düşüncesi ve cesareti oluşacağına inanmıyorum.”