Bir önceki yazıda*, Darwin’in çalışmalarının idealist evrim teorisinden devrimci bir kopuşu ifâde ettiğini lâkin güçlü bir felsefî bakış açısının olmaması kuramında zayıf ve açmaz noktaların bulunmasına neden olduğunu belirtmiştim. Bu yazıda o noktalardan bi tanesine değinmeye çalışacağım.

Doğanın düz bir çizgi üzerinde, aşamalı olarak ilerlediğini ortaya koyan bu yaklaşımın kendisini Darwin de ele aldı. Linnaueus’un “Doğa sıçrama yapmaz” sözüne bağlıydı. Bu bağlılıktan yola çıkarak canlıların tek hücreliden homo-sapiense kadar olan sürecindeki bazı kopuk noktaları, bu yaklaşımla doldurmaya çalışarak; buna bağlı olarak da bu kopuklukların nedeninin fosil kanıtların henüz keşfedilmemesine bağlıyordu. Fosil kanıtların bulunarak, kopukluğun doldurulacağını ve böylelikle tedrici yaklaşımının kanıtlanacağını söylüyordu. Jeolojik kayıtların eksikliğini vurgulayarak “ve bu olgu, tüm nesli tükenmiş yaşam formları ile yaşayan yaşam formlarını en ince tedrici adımlarla birbirine bağlayan sonsuz çeşitlilikte türler bulamayışımızın nedenini büyük ölçüde açıklayacaktır. Jeolojik kayıtların tabiatına ilişkin bu görüşleri reddeden kimse benim tüm teorimi haklı olarak reddedecektir.” diyordu Darwin.

Darwin’inin böyle düşünmesi, kuramını oluştururken başvurduğu Charles Lyell ve T. R. Malthus’tur. Charles, jeolojik açıdan dünyanın uzun zaman içinde yavaş yavaş ve kademeli oluştuğunu belirtirtiyordu. Malthus ise popülasyon için geometrik dizi biçiminde arttığını, bu artışla beraber besinin de aritmetik bi şekilde arttığını söylüyor ve bunun sonucu olarak; savaşın kaçınılmaz olduğunu savunuyordu.

Malthus’un Nüfus Teorisi’nin içeriğinde; savaşları, salgın hastalıkları nüfusun denetimi için faydalı buluyor, insanların geometrik oranda çoğalarak tarımsal üretimin aritmetik oranlarla arttığını böylelikle açlığı ve yoksulluğu fazla nüfustan kaynaklandığı safsatasıyla kapitalizmi ve o’nun çelişkilerini kapatmaya çalışıyor, her türlü felaketi ve savaşı faydalı buluyordu. İnsanların eşitliği konusunda ve bu konuda mücadele etmesine sırt çeviriyor, ölümleri önleyecek herhangi bi tedbirin alınmaması düşüncesini ortaya koyuyordu. Sorunun Malthus’un belirttiği gibi durumlarla olmadığını, sorunun besin yetersizliği değil eşitsiz dağılımdan kaynaklı olduğudur. Dünya Tarım Örgütü’nün (FAO) 1990 yılındaki raporunda; tahıl üretiminin insan nüfusunun bir buçuk katı oranında arttığını göstermektedir. Buradan asıl sorunun “yetersizlik” olmadığını açıkça görmekteyiz.

Darwin’in ilham aldığı ve bağlı olduğu bu yaklaşım tamamen zorlama olduğu gibi evrim kuramının da aynı zamanda diyalektik olmayan bir yönüdür. Sorunun kendisi “salt” fosil kanıtlarda değil doğayı ve toplumu kavrayış yöntemiyle ilişkilidir. Tek hücreliden homo-sapiense kadar olan sürecindeki kopuklukları doldururken, fosil kayıtlarındaki yaygın eğilimin aksine Stephen Jay Gould’un da ortaya koyduğu Kesintili Denge Kuramı ile doldurulabilir, açıklanabilir. Bu eğilimlerin kuşaklar içindeki aşamalı(tedrici yaklaşım) değişmeye indirgenemeyeceğini, türlerin belli çeşitlerinin farklı başarılarından kaynaklanması gerektiğini öne sürmüştür. Yani bir eğilimin, eğik bir düzlemde yuvarlanma biçiminde değil, katlar arasındaki merdivenden yukarıya çıkmak gibi(kesintili ve duraksamalı) olduğu ifâde edilmiştir.

“Yaşamın tarihi bir gelişim sürekliliği değildir, tersine kısa ve kimi zaman jeolojik açıdan ani, kitlesel tükeniş ve bunu takip eden çeşitlenme dönemleriyle kesiklilikler gösteren bir tarihtir.” der Gould. Tedrici bir değişimden ziyade “modern çok hücreli hayvanların fosil kayıtlarında ilk belirişi yaklaşık 570 milyon yıl öncedir ve bu uzun bir kreşendoyla değil bir patlamayla kendisini gösterir. Bu Kambriyen patlama, modern hayvanların neredeyse tüm büyük gruplarının ortaya çıkışını (en azından doğrudan kanıt olarak) müjdeler; ve tüm bunlar, jeolojik olarak bakarsak, bir kaç milyon yıllık küçücük bir zaman diliminde gerçekleşti.”

Sorunun kendisini saltlıkla ele alınmaması gerektiğini, özellikle yukarıda tırnak içerisinde belirtmemin nedeni yaratılışçıların, keyiflerini kursağında bırakmak istememdendir. Çünkü; buradan yola çıkarak bizlerin hem fosil kanıtlara sırt çeviriyor çarpıtmalarının hem de fosil kayıtların geçiş formu içermediği tarzında saftalarının önüne geçmek içindir. Tam tersine kesintili denge kuramıyla, evrim kuramının çıkmaz noktalarını açıklığa kavuşturmak, sağlamlaştırmak ve zenginleştirmektir.

* http://ogrencinisiyatifi.org/2020/04/18/evrimden-devrime-teoriye-genel-bir-bakis/

KAYNAKÇA
https://marksist.net/kitaplik/onlineKitap/AI/bolum14.htm erişim 06.06.2020

https://marksist.net/BilSan/Evrimin%20Diyalektigi.htm erişim 16.06.2020

Kerem Çoban