“8 Mart’lar da işçi sınıfından kadınların başlattıkları mücadele geleneğiyle tüm kadınlara armağan ettiği, birlik mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanmayı hak ediyor.“
25 Mart 1911 Triangle yangınından yüzyıl sonra
8 Mart hangi kadınların günü…
Tarihçesine baktığımızda 8 Mart’ın kadınların mücadele günü haline gelmesinin ilk eylemi olarak Mart 1857’de Tekstil işçisi kadınların yaptığı grevi görüyoruz. Yaklaşık elli yıl sonra 1908’de yine tekstil işçisi 15.000 kadın oy hakkı, çalışma saatlerinin azaltılması, çocuk işçi çalıştırılmasının yasaklanması gibi taleplerle yürüdüler. Sloganları “Ekmek ve Güller”di. Ekmek ekonomik adaleti ve güvenceyi Gül ise daha iyi yaşam koşullarını simgeliyordu. ***
1909’da Amerikan Sosyalist Partisi Şubat ayının son Pazarının Kadın Günü olarak kutlanması kararını aldı. 1910 yılında Kopenhag’da toplanan 2. Sosyalist Kadınlar Konferansı (Kadın Enternasyonali olarak da adlandırılır) 8 Mart’ın Uluslararası Kadın Günü olarak kutlanmasına karar verir. Louise Zeitz’ın Gleicheit’ta yazdığı kadınlar günü önerisini Clara Zetkin bu toplantıda önerge haline getirir. Konferans sonuç metninde çıkan kararın tam metni şöyleydi: ***
“Her ülke proletaryasının, sınıf bilinçli, siyasi ve sendikal örgütlerinin anlaşmasına göre, tüm ülkelerin Sosyalist kadınları her yıl bir günü Kadınlar Günü olarak kutlayacak ve öncelikli hedefleri de kadınların oy hakkını kazanmasını desteklemek olmalı. . Bu talep, tüm kadın sorununun Sosyalist ilkelerle bağlantılandırılmasıyla ele alınmalıdır. Kadınlar Günü enternasyonal bir karakterde ve dikkatle örgütlenmelidir.”
1911 yılında Sosyalist Enternasyonal’in deklarasyonuyla Uluslararası Kadın Günü ilk kez milyonlarca kadının bir araya geldiği mitinglerle Avusturya, Danimarka, Almanya ve İsviçre’de kutlandı. ***
25 Mart 1911’de New York’taki Triangle Gömlek Fabrikasında çıkan yangında çoğu İtalyan ve Yahudi 140 genç işçi kadının önlemlerin yetersizliği nedeniyle yanarak ölmesinin ardından, Kadın Sendikaları Birliği ve Uluslararası Kadın Tekstil İşçileri Sendikasının çağrısıyla düzenlenen eylemlerde yaklaşık 100.000 kişi sokağa dökülmüş ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için eylem yapmıştı. ***
Kadınlar günü Rusya’da ilk kez 1913’de izinsiz gösterilerle kutlandı. 1913 ve 1914’de Menşevikler sadece kadınlarla kutlanmasını önerirken Bolşevikler tüm işçi sınıfının katılımında ısrar ediyorlardı. 1917’de Şubat Devrimi’nin başlangıcı olan, Rus takvimiyle 22 Şubat’ta, yani 7 Mart’ta, erkek yöneticilerin itirazlarına rağmen kadınlar ertesi gün için grev çağrısı yaptılar. 23 Şubat -yani 8 Mart- günü kadınlar ekmek ve barış talebiyle sokağa dökülerek devrimi başlattılar. Ekim Devrimi’nin ardından Kollontay’ın önerisiyle 8 Mart resmi tatil ilan edildi ve Sovyetler dönemince “kahraman kadın işçilerin” anısına kutlandı. ***
1921 yılında Komünist Enternasyonal’in kadın sekretaryasındaki Bulgar kadınların önerisiyle 8 Mart Rusya’da devrimi başlatan ve Amerika’da hakları için mücadele eden ve ölen kadınların anısına Enternasyonal Kadınlar Günü olarak kabul edildi. Türkiye’de ilk kez 1921’de kutlandı. 1975 de BM’nin 75-85 yıllarını kadın on yılı olarak kabul etmesinin ardından, 1977 16 Aralık’taki genel kurulda yılın bir gününün Birleşmiş Milletler Kadın Hakları ve Barış günü olarak kutlanmasını karar altına aldı.
Tarihçesi herkes tarafından üç aşağı beş yukarı yukarıda değindiğimiz tarihsel uğraklarla yazılsa da, Türkiye’de kadın hareketi, sosyalist hareket ve feministler arasında 8 Mart’ın “esasında” hangi kadınların günü olduğu tartışması sürüyor.
Kadın kurtuluş mücadelesinin kapitalizme ve onun uzantısı erkek egemen ideolojiye karşı verileceği fikri 8 Mart’ların Türkiye’de yıllarca sosyalist ve işçi kadınların kutlayacağı bir gün olarak tanımlanmasını mümkün kıldı. Ancak 80’lerle birlikte yükselen feminist hareket, kadınları ezenin erkek egemen sistem olduğunu ve tüm kadınların ortak bir ezilmişlik yaşadığını, dolayısıyla da kadın kurtuluş mücadelesinin öznesinin sadece işçi kadınlar değil tüm sınıflardan kadınlar olduğunu söyleyince, “8 Mart kimin?” tartışmalarının da fitili ateşlendi. Zira kapitalizmle iç içe geçerek de olsa kendi iç dinamikleri olan bir sistem olarak erkek egemenliği tanımı yapmak, ortak bir ezilmişlik yaşayan tüm kadınların bağımsız örgütlenmesini savunmak anlamına geliyordu. Feminist hareketin kadın kurtuluş mücadelesinin siyasal öznesi olarak kendini ifade etmesi, Türkiye sosyalist hareketinin büyük kısmının, kadın kurtuluşunun kapitalizmin yıkılmasıyla gerçekleşeceğini bu nedenle de öznesinin sadece işçi kadınlar olabileceğinin altını 8 Mart’lar üzerinden çizmesiyle sonuçlandı. 80’lerin ortasında başlayan Dünya Kadınlar Günü – Dünya Emekçi Kadınlar Günü ikiliği de aslında siyasal özneyi tarif etme tartışmasından ortaya çıktı. Kadınların kurtuluşları için vereceği mücadelenin öznesinin hangi kadınlar olduğu tartışmasının farklı politik yaklaşımlarla uzlaştırılması mümkün değil. Ancak bugün 8 Mart’ların hangi kadınlara ait olduğuna ilişkin bir tartışma yürütmek hâlâ anlamlı ve mümkün. Yine de 8 Mart’ın emekçi kadınlar günü olarak adlandırılmasının neden erkeklerle birlikte kutlanacağı ön şartını yarattığını anlamak imkansız. ***
1900’lerin başında burjuvazi, milliyetçiliği işçi sınıfının enternasyonal mücadelesini bölmenin en etkili aracı olarak kullanıyordu. Birinci paylaşım savaşında Bolşeviklerin, Roza Luxemburg, Clara Zetkin gibi komünist hareket önderlerinin II. Enternasyonal’in anayurt savunması politikalarını mahkum ederken işçi sınıfının enternasyonalist dayanışmasından bahsediyorlardı. Bu anlamıyla 1910’da Kopenhag’da alınan kadın günü kararında geçen “enternasyonal kadın günü” kavramının doğal olarak “uluslararası kadın günü” diye tercüme edilmesi, 8 Mart’ın ilk olarak “işçi kadınların birliği”ne yapılan çağrıyla ortaya çıktığı gerçeğini değiştirmez. Enternasyonal kavramı işçi sınıfının uluslararası ittifakı anlamında kullanılmaktaydı ve Zetkin’in önerisi de hiç kuşku yok ki işçi kadınların uluslararası birliğine işaret etmekteydi. Ancak henüz erkek egemenliğinin/patriyarkanın bağımsız iç dinamikleri olan bir sistem olarak tanımlanmamış olduğu bu yıllarda kadınların ev içindeki ezilmişlikleri, ücretli emek gücünde yaşadıkları katmerli sömürünün uzantısı olarak açıklanıyordu. İkinci dalga feminist hareket ise, tersinden, kadınların ücretli emek gücüne katılma koşullarının ev içindeki egemenlik ilişkisiyle belirlendiği tespitiyle örgütlendi. 1960’larla birlikte tüm dünyada feminist hareket 1850’lerden başlayarak 1900’lerin başına kadar işçi kadınların örgütlediği mücadele geleneğine sahip çıkarak 8 Mart’ı kadınlar günü olarak kutlamaya başladı. Ancak sosyalist hareketin, günün tarihsel arka planı sebebiyle kurduğu ideolojik üstünlük, yer yer gereksiz teorik zorlamalara kaynaklık etti – kadınların ev içinde karşılıksız emek harcamaları nedeniyle “emekçi” olarak kabul edilebilecekleri gibi. Oysa bugün kadınların ezilmişliğinin ev içinde harcadıkları karşılıksız emeğin, hem evdeki erkeğin hem de hiç kuşku yok ki sermayenin çıkarlarına hizmet ettiğini söylüyoruz. Bu anlamıyla tüm sınıflardan kadınlar, aile içinde/özel alanda erkek iktidarının baskısı altında yaşıyor. Tüm kadınlar erkek egemenliği karşısında ortak bir ezilmişlik yaşıyor ve ortak çıkarlara sahip. 8 Mart’lar da işçi sınıfından kadınların başlattıkları mücadele geleneğiyle tüm kadınlara armağan ettiği, birlik mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanmayı hak ediyor.