Tunahan Gözlügöl*

ODTÜ’de talanlarla adını tarihe kazıyan rektör sanrısıyla ortalıkta dolaşan Verşan Kök, (V. K.) atanmış olmanın gerekliliklerini yerine getireceği bir yeni projeye daha imza attı. En ODTÜ’lü olduğunu iddia eden V. K. okulumuzun kuruluşundan bu yana ilmek ilmek oluşturulmuş değerlerine hiçbir şekilde sahip çıkmayarak yol katliamlarının üzerine bir katliam planı daha yaparak isimleri katliamlarda saklı zatlar ile masaya oturdu. 15 Mayıs 2019: Mevzu bahis planın fiilen işleme geçmesi ile direnişin ilk mevziilerini bu tarih ile oluşturduk ve nöbete ilk adımlarımızı attık. Ardı sıra 55 günlük nöbetimiz polis ve ODTÜ iç hizmetleri biriminin ortak saldırısı sonucu alandan tartaklanarak atılmamız ile farklı bir boyut aldı. Peki bu boyuttan önce neydi bizlerin haykırışları, öfkesi? Neden Zat-ı Alileri buraya büyük bir ilgiyle yurt yapmak istedi? Bu talana izin veren pek bir mülayim Verşan Kök’ün motivasyonu neydi? Daha uzar gider, ardı arkası kesilmez cevabı belli lakin bir o kadar asi soruların. Biz kelamlar etmeye devam edelim.

Kavak mı daha ticari, kavaklık mı?

Kavak ağacı hukuk önünde ticari bir ağaç olarak geçmektedir. Halk arasında arsız olarak da nitelendirilen kavak ağacı çok hızlı büyüdüğü ve çabuk yayıldığı için bu şekilde tanımlanmıştır. Burjuva hukuku açısından doğa kolay satılabilen ve satıldığında yerine kolay konabilen bir mallar ve ötekiler olarak tanımlanmıştır. Yani evet (!) kavak ticaridir. Peki ya kavaklık? Normal koşullarda ticari amaçlar için üretilen kavak ağaçları nizami bir şekilde dikilir ve orman altı örtüsü dediğimiz herhangi bir ekosistem oluşmaz. Eğer Ankara’dan İstanbul’a Sakarya yolundan gittiyseniz bahsi geçen kavak tarlalarından bolca göreceksiniz. Bu alanlar her ne kadar beşerî olsalar ve orman altı örtüsüne sahip olmasalar da elbette canlılar için her zaman bir yaşam alanıdır. Bu yaşam biçimini ve ortamını asla küçümsemiyoruz. Ancak devletin ve ODTÜ’nün tanımladığı “Kavaklık” alan az önce anlattığım kavaklık alanlardır. Evimiz Kavaklık bahsi geçen tanıma uymamaktadır. Kendi hukukları ve tanımlarıyla bile bir bütün olamamaktalar.

Kaderi gereği ticari olan kavaklar dikilir ve büyür ancak insan elinden uzak oldu mu her doğal alan gibi kendini beşerî sıfatından arındırır. Bu ağaçlar yalnızca insanlar tanımladıkları için ticaridir. Değilse kavak ağacı evrilirken “Hele biz de ticari olalım” dememişlerdir. Ticari sıfatını doğaya uygulayan özne, kapitalizmin sistematik mekanizmasını oluşturan insandan öte bir şey değildir. Genelden özele inecek olursak da Kazdağları’ndan Cerattepe’ye Hasankeyf’e varana, doğal alanından tarihi alanına kadar yok ediliş manifestosunu, insanın mevzu bahis sistematik tüketim olgusunu insanın meşrulaştırması gerçekleştirir. En özele inecek olursak da ODTÜ’de bu sistematik tüketim olgusu bizzat hocalarımız (!) ve Verşan Kök eliyle meşrulaştırılmıştır. Nasıl bir meşrulaştırma mı? Şöyle ki, “Sustainable Development” dersi veren Şehir ve Bölge Planlama hocası Bahar Gedikli’nin “Orası zaten kesilmek için dikildi” minvalindeki cümleleri gibi sürdürülebilir ne demek bilmeden kurulan içi bomboş cümleler ve direniş süreci boyunca bizlerde nörolojik hasar oluşturmuş “Benim adım Bahar, bu yüzden ben de doğayı severim” gibi dümdüz beyin loblarında otlanmaya çıkmış pembe koyunlar tadındaki şakalar kadar meşru idi. Ne yazık ki bu ucuz “Verşan ve süvarilerinden meşruiyet çıkarması” isimli, adı sanı talancıya çıkan yayınevi basımlı büyük puntolarla yazılıp bol çıkar sağlanmış roman her okunuşunda bir kavak ağacının katledilmesine neden olmuştur. Velhasıl kelam, kavak dedikleri ticariydi; ancak Kavaklık capcanlı bir ekosistemdi, koskoca ekolojik bir değerdi. Sesimiz çıktığındaysa talana aç, yalakalığa bağımlı bedenler iki yalan kelam etmekten öteye gitmediler. Hukukunuzda kavak ticaridir elbet, sonuçta yazarı bizler değiliz. Ancak yekpare Kavaklık bir köşktü; tilkiye, fareye, kirpiye, yılana ve adını ezberleyemeden ölmüş onca canlıya. Sizlerse, beyefendi ve hanımefendi, bu köşkü yıkmış talancı katillersiniz! Sizler kavaktan da kavaklıktan da daha ticarisiniz, yıkmaya kendinizden başlayınız.

Bir Ekolojik Değer Bütünü: KAVAKLIK

Neden tekil olarak ekolojik değer değil de ekolojik değer bütünü? Öncelikle ekolojik değer bütünü ile neyi kastettiğim üzerine konuşmak elzemdir. Yukarıda da bahsettiğim gibi kavaklık aslen bir ticari alanı tasvir eden bir terimdir. Yani hukuken ticari sayılan alandır. Öte yandan kavak dışındaki ağaçlar ve orman altı örtüsü hukuken ormanı oluşturan bileşenlerdir. Bu iki olguya bir de doğanın atar damarları hayvanlar eklenince oluşan bütün, ekolojik bir değer taşır. Bu yüzden bu bir ekolojik değer bütünüdür. “Beton kafa” tabirinin sınırları içerisine giren birtakım şahısların bu bütünü anlamaması oldukça sık rastlanan bir olgudur. Ekoloji mücadelesinin yapı taşını bu bütünü algılayamamak veya algılamıyor gibi yapmak oluşturur. Bizim açımızdan bu tamamen algılamıyor gibi yapmaktır. Şayet gerçekten algılamıyorlarsa zihinsel sağlık sorunlarıyla mücadele konusunda yardımcı olmaya hazırız, insanlık namına. Somut varlıkları saymak bu kadar zor olmamalı muhakkak. Yahu ne peki bu sayamadıkları, anlayamadıkları?

Kavaklık’ta direnişimiz boyunca bu alanı inceledik ve birçok şey de keşfettik. Öncelikle Verşan’ın attığı ilk mailde bahsettiği gibi 300-400 ağaç olmadığını kanıtladık ve Kırsal Çevre Derneği’nin desteğiyle 2801 ağaç saydık ki bunlara yeni çıkan fideleri ve çalı türlerini dahil etmedik. Bu kavakların bazılarının gövde çevresi 1 metreyi aşmaktaydı. Bunun dışında 75 tür otsu bitki saptanmıştır. Bunlardan biri endemik bir adaçayı türü olan Salvia Cryptantha, bir diğeri ise Orta Anadolu’da nadir görülen bir orkide olan Cephalenthera Damasonium’dur. Bu iki önemli tür ODTÜ’de sadece Kavaklık’ta saptanmıştır. Ekolojik değer bütününün bir diğer bileşeni ise hayvanlardır. Kavaklık’ın ev sahibi olduğu 27 kuş türü bulunmaktadır. Evet, orada yaşayan, kesilen ağaçlarda yuvası bulunan 27 kuş türü. Bir tilkimiz vardı mesela. Bizi çok merak ederdi, sonuçta evinin salonunda yabancılar vardı. Hatta bir gece ayakkabımı kemirmişliği bile vardır. Tanıyan bilir o ısırığı, bilmeyene de tanışırsak şayet bir gün sağ ayakkabımın topuk kısmından sırıtacaktır. Bunun dışında yüzlerce tarla faresi yaşıyor bu alanda. Aslında okulumuzun büyük bir bölümünde görebilirsiniz bu farelerden. Pek bir şirinlerdir. Kaplumbağalar, yılanlar, kirpiler, böcekler ve daha nicesi. Kavaklık ticari bir alan olmadığı gibi cansız bir alan da değildir. Nefes alan bizlerden daha çok nefes alan bir bütündür. Bir ekolojik değer bütünüdür.

KYK Ne, Neden Değil?

KYK burs ve yurt imkânı sağlayan ve açılımı Kredi Yurtlar Kurumu olan bir birimdir. Yahu iyi de aslında ne? Aslı şöyle ki, bu bir mekanizmadır. Yakıtı ise basit bir üçlemedir: Kindarlık, Dindarlık, Gericilik. “sen de kimsin bu kadar sert iddialarda bulunuyorsun?” diyecek olan olabilir. Böyle önermelerde bulunanlar var ise şayet tek yapmaları gereken KYK sitesine girip yapılan etkinlikleri incelemektir. En basitinden verilebilecek örneklerden en gerici olanı Adana’da KYK’nin manevi rehberlik yaptığı Evliliğe Hazırlık Okulu adlı proje. Kendi vizyonlarını “Geliştirdiği uygulama ve yöntemlerle sunduğu hizmetleri en üst düzeye taşıyan kurum olmak.” olarak açıklayan böylesi bir kurumun bu projesiyle hangi kesime veya neye hizmet ettiğini algılamak çok da zor olmasa gerek. Gelen tepkiler üzerine açıklama yapan KYK bu projenin altında amblemlerini kullananlar hakkında soruşturma açtığını ve bu fiilden haberlerinin olmadıklarını açıklamıştır. İşin komik tarafıysa bu afişlerin devletin bir kurumda yer almasıdır.

Hadi diyelim bunları yedik yuttuk, inandık. Bir diğer örnek ise Erzurum’dan. Yurda geç giren öğrencilerin ücretsiz yemek yeme hakları ellerinden alınmış. Hem de 3 gün boyunca. Paşalar diyor ki “Zaten kantin var 3-5 lira bir şey orada fiyatlar, gitsin paralı yesinler”. O 3-5 liranın ne kadar önemli olduğunu bilmeden büyümüş insanlar için elbette bir önem arz etmez ancak onun ne önemi olduğunu bilen bilir. Vicdani boyutunu geçecek olursak da hukuk açısından da bu usulsüz bir uygulamadır. Şöyle ki, hukuk jargonunda Müktesep Hak olgusu yani Kazanılmış Hak olgusu dediğimiz bir norm vardır. Mevzuat içerisinde bunun açıklanmış bir tanımı yoktur. Ancak Anayasa Mahkemesi bu hakkı kişinin bulunduğu statüden ortaya çıkan, tahakkuk etmiş, kesinleşmiş ve kişisel alacak niteliğine dönüşmüş hak olarak tanımlamaktadır. (Anayasa Mahkemesi’nin bu tanıma yer verdiği 27.02.2001 gün, 1999/43E., 2001/46K. ve 03.04.2001 gün, 1999/50E., 2001/67K. sayılı kararları, Yücel Oğurlu, a.g.e., s.27’den alınmıştır.) KYK Yurdu’na kayıt sırasında ise ücretsiz yemek yeme hakkını KYK tahakkuk etmiş olduğundan bu hak Müktesep (Kazanılmış) Haktır ve kamu düzenini ilgilendiren yükümler veya usul kurallarında yapılan değişikliklerin kazanılmış haklara istisnalar getirilebilmesi kabul edilmiştir. (Bkz. Yücel Oğurlu, a.g.e., s.44 ve devamı.) KYK Destek adlı KYK’nin resmi twitter hesabından yapılan açıklamada Uyarma Cezasının L bendine göre ceza uygulandığını belirtmişlerdir. Bu L maddesinde şu ifade yer almaktadır: “Yurtta bulunması gerekli zamanlarda, izinsiz olarak yurttan ayrılmak veya belirlenen saatten sonra yurda gelmek.” Yani bu ifadeye uyan öğrenciler uyarma -bu uyarma yazılı bir şekilde bir daha bu davranışı yapmamasını söylemektir- cezası alır. Ancak ücretsiz yemek yeme hakkını elinden alınması bir uyarı cezası olmadığının farkına varan kurum bu tweeti silmiş ve böyle bir cezai işlemde bulunmadıklarını ifade etmiştir. Hadi inandık, bu konu hakkında zerre fikri olmadan açıklama yapan bir kuruma barınma hakkımı emanet etmek ne kadar güvenilir tartışma konusudur. Bunlar biz Kavaklık İnisiyatifi’nin sıklıkla tartıştığı dile getirdiği başlıca KYK uygulamalarıdır. Bunun yanında dindar bir nesil yetiştirmekten ve var olan hükumetin propagandasını yapmaktan asla geri çekilmeyen tonlarca proje ile fedai üretim çalışmalarına devam etmektedirler.

Bu kurumun ODTÜ ayağına gelecek olursak da bu süreç geçen seneden yani 2018 yılından bu yana devam eden bir süreçtir. Verşan Kök’ün biricik dostları okulumuza geldiklerinde “Sayın Cumhurbaşkanım” demeye doyamadığı ve okulumuza yapılacak KYK yurdu hakkında “Zat-ı Alinizin önem verdiği KYK yurdu” diyerek bahsettiğini hepimiz biliriz. Yani bu yurt yapılırken çiğnenen her değerin bizzat öncelikle kim tarafından çiğnendiğinden bahsetmeyeceğim. Peki Zat-ı Alileri’nin bu kadar önem vermesi neden? Bunu açıklamak için Ankara Mimarlar Odası’nın kullandığı Truva Atı tanımını kullanacağım. Bu oldukça yerinde bir tanımdır. Bu tanımı kullanmamın ve bu terimi Ankara Mimarlar Odası’nın ortaya atmasındaki neden aynıdır. İşte bu tanım ve sonrasında gelecek olanlar bu yurdun neden bir tehlike olarak görüldüğünün temelidir.

Türkiye çapında 61 tane KYK yurt projesi bulunmaktadır. Ancak bu projelerin 60 tanesi ekonomik nedenlerden dolayı iptal edilmiştir. Tahmin etmesi çok zor olmayacaktır ki bir tek ODTÜ KYK projesine ekonomi etki etmemiş ve 122 Milyon TL gibi bir tutar belirlenmiştir. Projede 5 yurt binası ve 4 sosyal bina olmak üzere toplamda 9 bina bulunmakta. Sosyal bina dediğimiz şey toplantı salonlarını da kapsayan bir komplekstir. Bir yurdun neden toplantı salonlarına ihtiyacı var ki demeyin. Gerici toplantı ve seminerlere bir salon ihtiyacı var sonuçta. Yurt binalarına gelecek olursak da bu yurt binalarının kapasitesi 4000 kişiliktir. Rektörlük yaptığı açıklamada bu sayının 2000 kişiye indirildiğini söyledi ancak projede herhangi bir küçülme olmadı. Yani metrekare yine aynı sadece bir odaya iki yatak koyacaklarsa bir yatak koyacaklar. Yani istediklerinde oraya bir yatak daha koyup yine kapasiteyi 4000 yapabilecekler. Peki ha bu sözlerine uymazlarsa yurt yapıldıktan sonra? İktidar kurumlarının bu tür sözlerinin ne ifade ettiğini çok iyi biliyoruz. Bu okulun 4000 kişilik bir yurda ihtiyacı yoktur. 2000 kişilik yurt ihtiyacı bile fazla gelecektir. Bu fazlalık protokolün 3. maddesinde bahsedildiği gibi bu yurtta sadece ODTÜ öğrencilerinin kalmayacağının teminatındaki güvensizlik daha o alandaki ağaçlar kesilirken, evet taşınmadan KESİLİRKEN, protokolün 7. maddesi daha şimdiden ihlal edilerek oluşmuştur.

Ne yani boşluk kalınca devletin o boşluğu doldurmayacağını mı sanıyorsunuz? Bir kere daha bir maddenin ihlal edilmeyeceğini mi sanıyorsunuz? Elbette boşluk kalınca KYK bu boşlukları okulun dışından gelen öğrencilerle dolduracaktır. Bir diğer kuşkulu madde ise yıllardır ODTÜ yurtlarına yerleştirme yaparken öğrenci kriterlerine göre hesapladığı puan sistemi ile alırken bu yurtta öğrenci alımı KYK’nin kendi kriterlerine göre alım yapmaktadır. Yani şeffaf olmayan “Dayım, teyzem şucu bucu haddini bil al beni” sistemi ile alınacaktır. Bu okula 100 tane fedai bu kriter ile alınırsa bu okulun özerk ve barışçıl yapısının ne denli hasar göreceğini hepimiz biliyoruz. Öte yandan Hacettepe Üniversitesi’ne yapılan KYK yurduna bırakın dışarıdan öğrenci alınmasını, okula ait yurtlar KYK’ye devredilmiştir. Her sene “Acaba bu sene yurtlar KYK’ye devredilecek mi?” sorusu ile karşılaşırken bir kere daha bu yurdun amacının farklı olduğuna dair önermelerle karşılaşıyoruz. Peki ne var yani yurtlar KYK’ye geçse? Çok şey var kardeşim. Özgürlük alanımız sadece akademik anlamda olmamakla birlikte yurtlarda da özgür bir ortamımız bulunmakta. Örneğin İsa Demiray yurdunun koridorlarına yapılmak istenen kamera sistemi önce anketle öğrencilere soruldu. Öğrencilerin bu bizim özgürlüğümüzü ve özel alanımızı kısıtlayacağından istemiyoruz demesi üzerine kamera takılmaktan vazgeçildi. Gözetlemeyi pek seven bir sistemin bunu bu kadar incelikle yapmayacağı gün gibi ortadadır ve dahi koridorlarla sınırlı kalmazdı.

Ne durumdayız, hala ne istiyoruz?

Geçtiğimiz günlerde ilk etapta mahkeme, yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Bunun üzerine itiraz eden kayyım Verşan ve yönetimi, mahkemenin itirazı reddetmesi üzerine bizlerden hıncını almanın yollarını her dakika aramaya koyuldu. Ancak tarih her dönem hadsizleri bir kenara koyarak haklı olanı yazmıştır. Nitekim Kavaklık Direnişi 311. gününde mahkemenin protokolü hukuksuz bulması ve iptal etmesiyle resmen başarıya ulaşmıştır. Kavaklık Direnişi kazanmıştır! Ancak hala bitmemiş ve bitmeyecek de bir mücadele heyula misali ODTÜ’nün her tarafında dolaşıyor. Peki neden? Hala ne istiyoruz? En başından başlamak gerekirse Kavaklık doğasından koparıldığında ve 8 Ağustos 2019 itibariyle alanı çitlerden kurtarıp özgürleştirdiğimizde bir söz vermiştik: Yeşerecek Köklerimiz Var! Bu söz doğrultusunda Kavaklık’ı yeniden bir doğal bütün yapmak uzun sürecek bir mücadeledir ve bunu yılmadan sürdürmeye devam edeceğiz. Özgürlük sadece burjuva hukuku karşısında alınan bir karar ile açığa çıkacak basit bir norm değildir. Özgürlük yeşertmektir, ekolojik olmayan bir yere ODTÜ yurdu yapma ısrarıdır, devrimci ODTÜ’dür, kayyım yönetime karsı direnmektir, ses çıkarmaktır. Yani sevgili dostum, özgürlük direnmektir!

*ODTÜ KAVAKLIK İNİSİYATİFİ