*Bu yazı Mart ayından yayınlanan Devinim Dergisi’nden alınmıştır.

Üniversitenin ve üniversitelilerin problemler silsilesi içerisinden çıkamadığı bir dönemden geçmekteyiz. İktidar kendisinin de ifade ettiği üzere henüz kuramadıkları kültürel hegemonyayı gerçekleştirebilmek adına özellikle son yıllarda üniversitelere yönelik saldırılarını arttırmış durumda. Bu saldırıların başında akademinin özerk-demokratik yapısını bozmaya paralel olarak kayyum rektör atamaları gelmekte.

Öte yanda üniversitelilerin de neo-liberal politikalarla birlikte kendi içine hapsolmuş, bireyci ve kolektif çalışmalardan uzak profillere bürünmeye başladığını görmekteyiz. Bugün üniversitelere ve üniversitenin özneleri olan öğrencilere baktığımız zaman iktidarın yarattığı korku, kaygı, geleceksizlik atmosferinin etkilerini açıkça görebilmekteyiz. Büyük hayallerle gitmiş oldukları üniversitelerde bu atmosferin öğrenciler üzerinde oluşması çok da uzun sürmemekte.

Bu atmosferin yaratılmasında en büyük ve başlıca etkenlerden biri olarak Kredi Yurtlar Kurumu (KYK) gösterilebilir. Senelerce çalışmanın karşılığı olarak ilk darbeyi rekabetçi sınav sisteminden yiyen öğrencilerin bir sonraki uğrak adresi olan KYK! Her sene 1 milyon cıvarı lise mezunun yanında bir o kadar sayıya yakın bir önceki senenin mezunları, üniversite kazanma umuduyla üniversite sınavlarına girmekte. Üniversite sınavları sonucunda bu toplamın yarısı kadarı birer lisans ve ön lisans programlarına yerleşmekte, geri kalanları ise ya mezuna kalmakta ya da eğitim hayatına son vermekte.

Üniversiteye yerleşen öğrenciler hayatlarını kurtardıklarını düşünse de kurtuldukları ilk engelden sonra karşılarına daha büyük bir sorun olarak geçinme, barınma, beslenme vb. temel ihtiyaç sorunları çıkıyor. Bu söylemler kimileri tarafından “Abartılı” gelebiliyor. Fakat son birkaç yıla girildiğinde eğitim hayatına son veren öğrenci sayılarında gözlemlenen artışa baktığımızda ve geçim sıkıntılarından kaynaklı intihar ederek yaşamına son veren gençlerin sayısındaki artışa baktığımızda bu söylemlerin abartılı olmadığını ve sebebinin ise iktidarın gençliğe yönelik geliştirdiği politikaların ürünü olduğunu göreceğiz.

Türkiye’de 2020-2021 yılı YÖK verilerine baktığımızda yükseköğrenimdeki öğrenci sayısının 8 milyon civarında olduğunu görmekteyiz. Bunların 4.538.926’sı lisans, 3.002.964 önlisans programlarında öğrenim görmektedir. Geri kalanlar ise yüksek lisans ve doktora öğrencileri olarak öğrenim görmekte. Bu toplamın yarısından daha fazlası şehir dışında okumakta yani ortalama bir hesap ile yaklaşık 4 milyon öğrenci yaşamış olduğu illerden farklı illere üniversite okumaya gidiyor. Bu veriyi vermemizin sebebi Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun açıkta bıraktığı, sefalete, yoksulluğa maruz bıraktığı gençlerin sayısını ortaya çıkarmak.

En az 4 milyon öğrencinin farklı illerde bulunması demek o illerde barınacak yer imkanlarının sağlanması demek oluyor. Fakat gelip görmekteyiz ki Türkiye’de KYK verilerine göre 774 KYK yurdu var ve bunların kapasitesi ise 700-750 bin civarında. Yani kaba bir hesap yaptığımızda dahi yaklaşık 3 milyon öğrencinin açıkta kaldığını, devlet yurtlarına yerleşemediğini görmekteyiz.

Açıkta kalan milyonlarca öğrenci eğer üniversitelerindeki ilk yılları ise ya genellikle özel yurtlarda fahiş fiyatlarda kalmak durumunda kalıyorlar ya daha sonrasında ev sahipleri ve emlakçıların insafında ayrı eve çıkıyorlar ya da cemaat, tarikat, yurtlarına yerleşmek durumunda kalıyorlar.

Öğrencilerin son çare olarak bazen de baskı sonucuyla kalmak zorunda bırakıldığı cemaat ve tarikat yurtlarına ayrıca değinmek gerekmekte. Maddi imkansızlıklardan kaynaklı kalmak zorunda oldukları cemaat yurtlarında psikolojik, ideolojik ve fiziki şiddete maruz bırakılan öğrenciler intihar etme noktasına gelebilmekteler. Ya da farklı biçimlerde bu yurtlarda öğrencilerin ölüm haberleri görülebilmekte. Bundan birkaç ay önce Bilgisayar Mühendisliği okuyan 18 yaşındaki sıra arkadaşımız M. Sami Tuğrul Antalya’nın Kepez ilçesinde bir cemaat yurdunun aşçısı tarafından satırla katledildi. Yine Antalya Alanya’da farklı bir cemaat yurdunda 14 yaşındaki lise öğrencisi İsmail Kerem Topal yurtta dövülüp merdivenden itilerek katledildi. Ve son olarak geçtiğimiz günlerde Nur cemaatine bağlı bir yurtta yaşamına son veren sıra arkadaşımız Enes Kara. Çektiği videoda yurtta yaşadığı sorunlardan, gelecek kaygısından ve ailesinin baskılarından bahseden Enes aslında birçok sıra arkadaşının yaşadığı sorunları dile getirmişti. Öte yanda arkasında bıraktığı mektuba baktığımızda Enes’i intihara sürükleyen nedenler, iktidarın son dönem gerçekleştirdiği politikalarda karşılık bulmakta.

Diğer bir sorun olarak barınma, geçinme gibi dertlerle boğuşmakta olan üniversitelilere KYK tarafından reva görülen burs/kredi miktarı ise 2021-2022 eğitim yılında 850 TL olarak belirlenmişti. Son dönemde yapılan zamları göz önüne aldığımızda alım gücünün ne kadar azaldığını görebilmekteyiz. Fakat öğrencilere verilen KYK burs/kredileri bu hayat pahalılığına, zamlara karşı doğru orantılı şekilde artış göstermemekte.

Bundan 4-5 sene öncesini ele alalım. 2017-2018 yılları içerisinde İstanbul gibi bir büyük şehirde öğrencilerin yoğun yaşadığı semtleri ele alırsak ortalama ev kiraları (oda sayısına göre de değişkenlik göstererek) 700-1700 aralığındaydı. Aynı yıllara baktığımız zaman KYK burs/kredisi 450 TL idi. Aradan geçen üç yıla baktığımızda burs/kredi sorununun daha da derinleşmiş olduğunu görmekteyiz.

2017’den 2022’ye ev kiralarındaki artışı gözlemlediğimizde; 2017 yılında girebileceğiniz 600-1100 TL civarındaki 1+1 eve 2021-2022 yılında ortalama 1500-2500 TL civarında girilmekte. Yani bu 4-5 yıl içerisinde ev, yurt ve apart kiraları %150 civarında artmışken, devletin sunmuş olduğu KYK burs/kredisi %90 oranında bile artmamıştır. Buna karşılık olarak barınma ve geçinme sorununu dile getiren öğrenciler ise iktidar tarafından yalancılıkla suçlanıp hedef tahtasına konuyor. Hiçbir öğrencinin barınma sorunu yaşamadığı, verilen bursların gayet yeterli düzeyde olduğu söylenmekte.

Bu sözlerin sarf edildiği sırada ise öğrenciler ev, yurt, apart bulamadıkları için parklarda yatmakta. Her sene KYK burs ve yurt sonuçlarının açıklanması sonrasında ortaya eşit dağılımın gerçekleşmediği bir tablo çıkmakta. Burs başvurularında kayırmalar, torpiller görülmekte. Burs başvurusu sonucunda kendilerine geri ödemeli kredi çıkan öğrenciler ise bu yaşadığımız şartlar içinde kredileri almak zorunda kalıyorlar. Henüz öğrenimleri sürerken yıllar sonra mezun olduklarında bu borçları nasıl ödeyeceklerini düşünen öğrenciler yıllar sonra hayata borçlarla başlamak zorunda kalıyorlar. İş bulabilirlerse peyder pey ödeyecekleri kredileri bu sefer de işsizlik kıskacına takılarak ödeyememe durumuna düşüyorlar.

Türkiye’deki KYK borçluları sayısı 5 milyonu geçmiş bulunmakta. 2021 Aralık ayı “TÜİK verilerine göre” genç işsizliğin %20.8 olduğunu da göz önüne aldığımızda öğrencilerin kredileri almamak gibi lüksleri olmadığını ve bunları ödeyebilecek imkanların da kendilerine sunulmadığını göreceğiz.

Bütün bu veriler ışığında yazının başlarında da belirttiğimiz üzere iktidarın, gençliği karamsarlık, içine kapanıklık, kaygılar içinde bıraktığını; açlığa, sefalete, yoksulluğa ve geleceksizliğe mahkum etmek istediğini görmekteyiz. Gençlik üzerinde bir türlü kurmayı başaramadıkları kültürel hegemonyayı, KYK gibi resmi kurumlarını araç olarak kullanıp adeta gençliğin üzerinde sopa gibi tutan iktidara karşı gençliğin son dönemlerde yükselttiği direniş ve mücadeleler, iktidar nezdinde belli huzursuzluklar ortaya çıkardı.

Kampüslerden yükselen öğrenci mücadelelerinin sokaklara taşmasıyla birlikte ve bu mücadelelerin kısmen kazanımla sonuçlanması öğrenciler ve gençlik tarafından bir umut ışığı doğurmuş oldu. Sıra arkadaşlarımız Sibel Ünli, Hakan Celeb için amfilerden, kampüslerden; Mehmet Sami, Enes Kara ve niceleri için sokaklardan yükseltilen isyan nidaları, yitirdiğimiz tüm sıra arkadaşlarımızın isyanının sesidir.

Pusula direnişi gösteriyor. Özerk-demokratik üniversiteyi savunmak için kampüslerden, barınma hakkını almak için parklardan, sokaklardan; geleceksizliğe mahkum eden borçlardan kurtulmak için banka ve şirket önlerinden haykıran öğrenciler bu siyasal konjonktürde sokağın nabzını tutabilmenin, kitlelerle, tüm toplumsal mücadele dinamikleri ile ortak bir mücadelenin önemi ve gereğini ortaya koymuş oldu.

Yürütmüş olduğumuz bu mücadele, geleceksizliğe mahkum eden, yoksulluğa, sefalete iten; torpil ve kayırmalarla yandaşları besleyen “Kredi Yurtlar Kurumu”nun da karşısında büyümeye devam edecektir.

Hejar Al