“Ne zaman ki kapitalizm kökünden sökülüp atılırsa doğanın ve insanlığın kurtuluşu da o zaman gerçekleşecektir.”

Betül Aksu*

Bugün ivme kazanmış bir hızla hem insanlık hem de doğa katledilmektedir. Amerika’dan Rusya’ya,
Japonya’dan Türkiye’ye, Afrika’dan Avustralya’ya ve hatta Kuzey Kutbu’na kadar dünyanın her bir
köşesi sermayenin talanına uğramaktadır. Dünya küresel ısınma felaketiyle yüz yüzedir. İklim
değişirken doğal olmayan bir şekilde fırtınalar, kasırgalar, aşırı sıcaklıklar yaşanmaktadır. Buzullar
erimekte, sular yavaş yavaş yükselmektedir. Dünya bilim-kurgu filmlerindeki senaryoları aratmayacak
gerçeklerle karşı karşıya kalmaktadır. Nükleer sızıntılar ve kimyasal atıklar; toprağı, suyu, havayı
zehirlemektedir. Sermayenin kâr hırsı ile gerçekleştirdiği bu talanın, yağma ve sömürünün bedelini
dünya nüfusunun sermayeye sahip olmayan kısmı ve doğa ödemektedir. İklim krizini konu alan çeşitli
zirve ve konferanslarda açıklanan rapor ve araştırmalar, küresel ısınmayı sanayi öncesi dönemlere
kıyasla 1.5 derecenin altında tutabilecek önlemleri hayata geçirmek için sadece 12 yılımız kaldığını
söylemektedir.


Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) Dünya Kaynaklar Enstitüsü (WRI) ile ortak
hazırladığı Ağustos 2019 tarihli rapora göre 2 derecelik bir sıcaklık yükselişi bile, kutuplardaki ve
dağlardaki buzulların erimesine, deniz seviyesinin yükselmesine sebep olacaktır. Bu durumun birçok
kıyı kentinin kısmen ya da tamamen sular altında kalmasına yol açacağı gibi, bir tarafta aşırı
sıcaklıklara ve kuraklığa, diğer tarafta da seller, dolular, hortumlar ve yıkıcılığı alabildiğine artan fırtına
ve kasırgalara, canlı türlerinin yok olmasına neden olacağı belirtilmektedir.


Son yıllarda başta Avrupa ülkeleri olmak üzere gelişmiş kapitalist ülkelerde bu gidişata dair artan bir
duyarlılığın oluştuğuna şahit olunmaktadır. Tepkiler giderek artmakta, kitlesel gösteriler
gerçekleşmektedir. Bu tepkilerin özellikle gençlerden gelmesi ve diğer kesimlere yansıması da
gözlerden kaçmıyor. Parlak gelecek vaatleri ile kandırılan, bireysel kurtuluş vaazları ile uyutulan
gençlik, toplumsal mücadele ve siyasal örgütlenmelerden uzaklaştırılmıştır. Fakat krizin çarpıcı
sonuçları ile yüzleşen ve kendisine vaat edilenlerin koca bir yalandan ibaret olduğunu daha derinden
hisseden gençlik; kendini sokakta bulmuştur.

FFF hareketi (Fridays For Future-Gelecek İçin Cumalar) kapsamında 20 ve 27 Eylül 2019’da pek çok
ülkede milyonlarca insan iklim krizine karşı önlemler alınması talepleriyle ‘’Küresel Grev’’ eylemleri
örgütlemişlerdir. Bu grev hareketinin ana gövdesini elbette ki gençler oluşturmaktadır, öğrencilerin
bu tepkileri önemlidir. Fakat burada da mesele ‘’insanların bireysel olarak çevreyi temiz tutma,
çöpleri toplama, geri dönüşüm konusunda duyarlı olma’’ reflekslerinin güçlendirilmesi gibi, doğayı
yaşanmaz kılmanın sorumluluğu tek tek insanlarla gerçekleşecek bir durum olmaya indirgenmektedir.


Türkiye’de Süreç Nasıl İlerliyor?


Türkiye’de son süreçte yaşananlar izlendiğinde sermayenin çıkarları doğrultusunda doğanın talan
edildiği açıkça görülmektedir. Hidroelektrik santraller, katledilen zeytinlikler, inşaat kapitalistlerinin
gözü doysun diye yok edilen ormanlar, doldurulan denizler, 3.Havalimanı, köprüler, otoyollar derken
bunların sebebiyet verdiği facialar…


Tüm bunların yanı sıra geçtiğimiz aylarda bu doğa katliamlarının en çarpıcı örneği gündeme gelmiştir:
Türkiye’nin akciğerleri. İda Dağları, yani Antik Çağların İda’sı olarak bilinen bugünkü adıyla Kaz Dağları,
sermayenin kâr hırsını vahşice gösterdiği güzelliklerden biri daha yok olmaktadır. Burası Biga
Yarımadası’nın en yüksek, en yeşil yeri ve Ege’nin derin vadi ve kanyonlarıyla buluştuğu önemli bir kaynaktır.

Böyle bir doğa parçası bugün ve daha öncesinde Bergama’da tanık olunduğu üzere
kapitalist şirketlerin altın arama ve çıkartma emelleri nedeniyle yüz binlerce ağacın kesilmesiyle
çıplaklaştırılmaktadır. Tabii ki Kaz Dağları en ses getiren örneklerden birisi olmuştur.

Cerattepe’den hatırlanacak olan Artvin’de, maden arama ruhsatı için düzenlenen üç ihaleyi Mehmet Cengiz ve Ömer Faruk Kalyoncu’nun aldığı haberleri gündeme gelmektedir. Yine Kanadalı madencilik firması olan Eldorado Gold Corporation’un Türkiye’deki uzantısı Tüprag Madencilik’in Samsun’un Kavak ve Havza ilçeleri arasında kalan Şahin Dağları’nda altın madeni araması yapılmak için ruhsat aldığı ve 1975 hektar alanda yapılacak çalışmanın 16 Ekim 2024 tarihine kadar süreceği söylenmektedir.

Kapitalistler uluslararası konferanslar, toplantılar düzenleyerek sera gazları ve CFC’ler
(koloroflorokarbonlar) için emisyon hacimlerini sınırlandırma protokolleri imzalamakta, diğer taraftan
da bu protokolleri hiçe saymaktadır. Hem Türkiye’de hem de dünyanın pek çok ülkesinde doğa ve
iklim için gerçekleştirilen; küresel ısınmaya ve hükümetlerin iklim politikalarına karşı, iklim
değişikliğine karşı yürütülen mücadeleler elbette önemli görülmelidir. Dünyanın ve canlıların
geleceğinin yok sayıldığına dikkat çekerek bu noktada kamuoyu oluşturmanın ve
kapitalistlere/şirketlere karşı örülen dayanışmanın önemi büyüktür.


Fakat sadece çevreci temelli dar sınırlı mücadelelerle, ne doğayı korumak ne de yaşamı savunmak ne
yazık ki mümkün değildir.


Kapitalizmin yarattığı tehlike gün geçtikçe derinleşmektedir. Sermaye kâr hırsı uğruna önüne ne
geçerse yıkıp atmaya, ezip geçmeye yeminlidir. Dolayısıyla sorunu ele alırken antikapitalist bir
mücadele örgütlemenin önemi daha büyüktür. Ne zaman ki kapitalizm kökünden sökülüp atılırsa
doğanın ve insanlığın kurtuluşu da o zaman gerçekleşecektir.

*OMÜ Öğrenci İnisiyatifi