Bu söyleşi Öğrenci Dayanışması, Öğrenci Faaliyeti, Öğrenci İnisiyatifi ve Öğrenci Kolektifleri’nin temsilcileri ile yapılmıştır. Söyleşi Enes Kara’nın intiharından önce yapıldığı için o tarihten bugüne yaşanan gelişmelerin ve eylemlerin değerlendirmesini kapsamamaktadır. 3 bölümden oluşan söyleşi dizisinin üçüncü ve son bölümünü yayımlıyoruz.

Kimi eylemelerde yan yana gelinse de öğrenci/gençlik hareketinin parçalı hali çokça konuşulan bir konu. Uzun yılladır bunun için farklı girişimlerde bulunuldu. Öğrenci/gençlik hareketinin parçalı halini nasıl değerlendiriyorsunuz. Öğrenci/gençlik hareketinin öğrenci gençlik için çekim merkezi olamamasının temel nedeni nedir? Birleşik bir öğrenci/gençlik mücadelesi mümkün mü?

Öğrenci Kolektifleri Cihan Çiçek: Günümüzdeki güncel direniş hareketlerine bakalım, çekim merkezi haline geldiğini düşündüğümüz hareket tarzlarına bakalım. Burada en yakın örnek Kadın Hareketi. Hareketlilik sağlayabiliyor, bir dinamizmi var. Kadın Hareketi’nin; devletin ideolojik ve zor aygıtlarının tümüne karşı, günlük yaşama yayılmış olan faşist baskıya karşı, erkek şiddetine karşı hayatı örgütlemek gibi bir derdi var. Nasıl yapıyor bunu? En basitinden erkek şiddetine karşı özsavunma atölyeleri yapıyorlar, kendi aralarında özbakım denilen tartışmalar var. Aslında her biri tekil tekil örneklerle anlatılabilir ancak bunların her biri somut birer dayanışma düzlemi kurmak ve hayatın kendisini kurmak üzerinden gerçekleşen pratikler. Hayatı örgütlüyor aslında. Mesela yemekhane eylemi, barınamıyoruz ve yurtsuzlar gibi pratikler bir hareket tarzını ortaya koyuyor ama orada asıl gayenin hayatın örgütlenmesi, yaşamın örgütlenmesi olması gerekiyor. Amacı bu olmasa bile bir biçimde bunu gerçekleştirmek mecburiyetinde olması gerektiğini düşünüyoruz. Kitlesel bir direnişin hareket haline gelmesi için en başında da vurguladığımız dayanışma zeminlerinin kurulması gerekiyor. Çünkü parçalanmış ve atomize edilmiş bir gençlikten ve toplumdan bahsederken dayanışma odakları kurmadan bir hareket alanı yakalamamız ya da bir çekim merkezi olmamız mümkün değil. Parça parça direnişleri yan yana getirecek olan dayanışmanın, kadın hareketi örneğinde olduğu gibi gündelik hayatı örgütlemesi gerekmektedir.

Birleşik bir öğrenci hareketi kurmanın ne kadar mümkün olduğunu tartışıyoruz. “Bu direnişlerden nasıl bir şey çıkartabiliriz?” sorusuna cevap arıyoruz. Daha önce bu konuya yüzünü dönmeyen öğrenci örgütleri bile birleşik bir öğrenci hareketini kurmayı tartışıyor. Çünkü hareket kendisini dayatıyor. Fakat bu, hareketin dayatmasından da ziyade bunun gerçek zeminlerde nasıl olacağı konuşulmalı. Sadece hareket dayatıyor diye kurmak değil, bunu gerçekten ileri taşıyacak sürekli bir programın çizilmesi gerekiyor. Yoksa öbür türlü, hareket dönemsel zamanlarda sıçrayıp alçalan hale gelir. Ancak bu direnişlerin bir pratik bırakması gerekiyor. Direnişlerin en büyük niteliği bence burada. Direnişleri hem teorik hem pratik eğitim aldığımız alanlar olarak değerlendiriyorum ben. Direnişlerin sürekliliğini sağlamak bu birikim alanlarından nasıl kurulu mekanizmalar çıkarttığımızla da bağlantılı.

Burada Dayanışmalar sürecine girebiliriz. Direnişlerin sürekliliği için mekanizmalar çıkarılması gerektiğinden bahsettin. Dayanışmalar bunu karşılıyor muydu?

Öncesinde var olmasına rağmen Boğaziçi direnişi ile birlikte dayanışma gibi bir mekanizma ortaya çıktı. Lizge’nin bahsettiği “Dayanışmalar heba mı oldu?” sorusu. Belki de olmadı. Kötü işletilen örnekler yüzünden bugün dayanışmaların içinde çok faaliyet gösteremiyoruz; ama bunun yöntemi bu mu diye tartışmak gerekebilir.

Kavramın tam karşıladığı biçimi ile dayanışma nedir? Dayanışmayı aslında yatay örgütlü zeminlerin birleştiği ve buradan doğru bir hareket çıkarma iddiasını ortaya koyan ve bu iddiayı sıçratacak basamak gibi görmek gerekir. Bir de sadece ‘dayanışma’ isminin ikame edildiği örnekler var. İşte orada ben kendi örgütümün fikrini mi taşıyorum? Dayanışmanın gerçek manası ile bu son dediğim şeyin bir birinden çok farklı şeyler olduğunu düşünüyorum.  Bence kavramı tartışmak ve kavrama uygun isimler koymak gerekiyor. Ve bu konuda net olmak gerekiyor. Ancak bu düzlemlerden doğru kitle örgütü perspektifi yakalanabilir. Şu an yaptığımız tartışmanın da amacı bu. Fakat bu perspektifin net biçimde belirlenmesi gerekiyor. Aksi taktirde savrulabildiğini gördük. Bugün Dayanışma heba oldu diye konuşabiliyoruz ama heba olması gereken bir şey değildi.

Bakıyoruz mesela 90’lı yıllarda öğrenciler kendi demokratik alanlarını yaratıyor. Çünkü üniversitedeki antidemokratik uygulamalara karşı kendi demokrasisini işletebilme kabiliyetini kazanıyor. Bugün üniversiteliler için antidemokratik bir ülkede yaşıyorken demokrasi kavramı çok şey ifade ediyor. Bugün de öğrencilerin kendini sınayabileceği, karar mekanizmasına kendisinin dahil olabileceği örnekler yaratmamız gerekiyor.

Hareketin kendisine yön verebilecek olan bu perspektifin, dayanışma ve mücadele çizgisini net bir biçimde kendisinde taşıması gerekiyor. Aksi takdirde yerine ikame edilmiş anlayışların kendisi başarılı pratikler olarak karşımızda durmuyor. Hangi üniversiteye bakarsak bakalım dayanışmalar o üniversitenin öz örgüt kapasitesini taşıyor mudur? Kavramın gerçek manasının karşılandığı çok az üniversite vardır. Dayanışmaların gerçekten ülke çapında bütün üniversitelilerin gündemine girmesi, öğrencilerin bu yapı içerisinde hareket etme arzusunu oluşturması gerekiyor. Yani odak dediğimiz şeyin kendisi etrafına toplama niteliği kazandırır. İşte üniversite koordinasyon grubu varmış, üniversitenin çok umurunda olduğunu düşünmüyorum ben bunun. Çünkü öyle bir tartışmaları bile yok. Ondan habersiz orada birileri tartışıyor veya orada öğrencilerin kendi fikrini dahi örgütleme imkanı yok. Çünkü dayatılan bir fikir var orada. Kitleden daha iyi bilenler var. Olabilir daha iyi bilebilirsin ama daha önce bahsettiğimiz gibi kitleye yanılma payı bırakmadığımız sürece üniversitenin öz örgütünü kurmak ve bir hareket yaratacak kapasite mümkün olamaz. Bugünden üniversitelilerin yan yana geldiği, dayanışma örnekleri gösterebildiği ve bu işleyiş içerisinde birlikte hareket etme kabiliyetine kavuştuğu adımlarını şimdiden atmak gerekiyor. Gerçekten orada kolektif barındırdığı ve burada hareket edebilme kabiliyetinin kazanıldığı bir denklemin yaratılması gerekiyor. Yoksa aksi takdirde dayanışmalardan tırnak içerisinde söyleyeyim müdahil olur ama müdahale edebilme aralığı gerçekleşmez. Orada atıl bir şekilde şuan duran dayanışmalar da var. Onun karşısında bugün biz dayanışmayı nasıl örgütleriz, dayanışmaların mücadelesini bugün bir çizgi halinde üniversite içerisinde nasıl gündemleştirebiliriz? Çünkü üniversiteliler akademik, demokratik ve ekonomik problemleri çok daha keskin biçimde yaşıyor. Toplumun kendisi de yaşıyor ama üniversiteliler bunun sesini çıkartabilme özgürlüğünü kendisinde buluyor. Bunu tweet atarak da, bataniyeyle yolda yürüyerek de, parkta yatarak da buluyor. Bugün kurmayı düşündüğümüz ve iddiasında bulunduğumuz alanda var olan tüm demokratik yaklaşımları barındıracak, heterojen kitle örgütüne ihtiyaç vardır. Aksi taktirde bilir kişiler toplamı gibi kadük bir şey ortaya çıkıyor.

Aslında meselenin bir kısmına girmiş oldun, biraz daha açmanı isteyeceğim. Birkaç başlık söyledin ama Dayanışmaların heba olmasının temel nedeni nedir?

Bu tartışma bence yapılan işin doğruluğu kadar nasıl yapıldığının doğruluğu da aslında. Bir dayanışma deneyimin kendisi var ve işleyen bir mekanizme aslında. En azından dışarıdan gözlemim buydu. İlk dönemlerde Boğaziçi’nde uzun süren tartışmalar oluyordu ve bu gerçekten üniversitelilerin dahil olabildiği bir dönemdi. Ama diğer dayanışmalarda bu yaşanmadı. Bu dayanışma örneklerinde öncelik alanın kendi problemlerine değil başka problemlere verildi. Ve farklı yaklaşımların, ideolojik yaklaşımların tartışıldığı yerler haline geldi.  Öz örgüt dediğimiz şeyin niteliği karşılaması gerekiyor. Alanın kendi örgütü, odak yaratanıdır. Bir dönem Öğrenci Kolektifleri buydu. Öğrenci Kolektifi’nin iddiası gerçekten üniversitenin öz örgütü olmasıydı. Ki bir dönem bunu başardı ama şimdi açık açık bunu söylememiz gerekiyor Öğrenci Kolektifleri üniversitenin öz örgütü değildi. Çünkü niteliği karşılamıyor. Bugün kitlenin içerisinde hareket edebildiğimiz düzlemlerin yaratılması lazım. Anti demokratik uygulamalardan bahsediyoruz ancak üniversitede demokrasiyi işletebildiğimiz bir düzlemin kendisi mevcut değil. Üniversitelilerin kendi demokrasi deneyimlerini deneyimleyebilecekleri alanların açılması zaruri bir ihtiyaç. Aksi takdirde gençlik örgütleri toplamının yan yana gelip eylem yaptığı bir düzlemde kalıyoruz. Bu da çok kıymetli bir şey ama sadece ses çıkartmış oluyoruz. Arkası örülmedikten sonra, sürekliliği sağlanmadıkça hareketin kendisi de eziliyor. Daha önce de yaşadık ancak Boğaziçi sürecinde devletin her türlü şiddet aygıtını da gördük. Üniversitelileri kaçırdı, dövdü sövdü, tutukladı. Ama onun karşısında sürekliliğini koruyan bir hareket tarzı vardı. Bu tarz aşılabilse, bütünlüklü bir hale gelebilmeliydi. Egemenlerin, devletin çizdiği hareket tarzının sınırlarını aşan ve üniversitelilerin kendine ait alanların yaratılması gerekiyor.

Birazda Cihan’ın değindiği yerden birleşik mücadele nasıl örgütlenir bunu açabilir misin?

Öğrenci Faaliyeti Lizge Biter: Ben biraz daha baştan almayım. En başta da söyledim, faşizmin çoklu kriz dönemi bizleri yan yana getirmeye zorluyor. Bunu ortak pratiklerde de gördük. Boğaziçi gibi örnekler bunu da açığa çıkardı. Ama bu yan yana geliş nasıl olur sorusunun cevabını biraz daha maddeleyerek anlatayım.

Öncelikle birlikte inşa samimiyetine ve yapıcı, destekleyici bir hareketin kendisini örgütlemeye gönüllü bir anlayışın, hattın ve tarzın yaratılması gerekiyor. Bu noktada bence şu an çokça dönen öncülük tartışmaları önemli. Aynı zamanda da yan yana gelişlerde kritik bir noktada durduğunu düşünüyorum.

Öncülüğü bir örgütün tekil öncülüğü değil, öğrenci gençlik hareketinin bütününe örgütlü bir zemin kazandırmak ve siyasal olarak yön vermek olarak tarifliyoruz. Öncülüğü, yeni dönemin tahliline uygun hareket tarzını dışarıya taşıyabilme potansiyeli ve becerisini kazanmak olarak okumak yan yana gelişlerde kritik bir önem taşıyor. Çünkü, aynı zamanda şunu da söylemiş oluyoruz, yeni döneme müdahale veya ortaya çıkan harekete müdahale tek başına bir örgütün üstlenebileceği bir şey değil. Ortak bir biçimde ortaya koyulan ve yeni dönemin tahliline uygun hareket tarzının böyle bir anlayışla örgütlenmesi ve buradan bir direniş hattının oluşturulmasına da işaret etmiş oluyoruz.

Bunun bir sonraki aşaması birçok noktada vurguladığımız devamlılık ve kalıcılık olabilir. Bizim kalıcı ortak önderlik merkezleri kurmamız gerekiyor. Yani dayanışmalar meselesinde açtığımız örnekte de görebiliriz. Dayanışmaların hemen nasıl merkezi bir şey inşa edebiliriz tartışmasına girmesi yerine içinde bulunduğu hareketin kendisini örgütlediği, hareket içerisinde politik özneler çıkardığı, dayanışmaların politik aklını üretebilicek öznelerin var edilebildiği bir yaklaşım gerekiyordu. Daha sonra bu öznelerle beraber aslında hareketin kendisini oluşturacak merkezi bir ortak önderlik kurulmalıydı.

Bu noktada şöyle bir parantez açabiliriz; faşizmin bizi yan yana getirdiği ve bir araya ittiği bir koşul var. Birleşik mücadelenin kendisini de böyle okumak gerektiğini düşünüyorum. Dönem öyle koşullar dayatır ki artık yan yana gelmek zorunda kalırsın. Tarihsel birçok farklılıkları rafa kaldırmak zorunda kalırsın. Ve bugüne müdahale etmenin araçlarını tartışmaya başlarsın. Bu durum yan yana durmaya zorlar. Bir de şöyle de bir anlayış var: Bir masa etrafında oturursun yukarıdan yan yana gelirsin, belli bir söz üretirsin bu da birleşik mücadele tarzıdır. Tabi ki bu da kıymetlidir ama bir açı farkını ortaya koymak için söylüyorum. Hangisinin dönemin ihtiyaçlarına uygun biçimde hareketi örgütleme iddiası taşıdığını tartışmak gerekir. Birleşik mücadeleyi, hareketin içerisinden ve hareketin kendisinden çıkacak dinamizmle merkezi biçimde kurmak bana yapı taşı gibi geliyor.

Başta sorduğum soruyu sana da yönelteyim. Öğrenci gençlik hareketi neden öğrenciler için bir çekim merkezi olamıyor? Birleşik bir öğrenci/gençlik mücadelesi nasıl yaratılabilir?

Öğrenci İnisiyatifi Sümeyye Köse: Aslında bu uzun yıllara yayılan bir tartışma. Dönem dönem bu tartışmalara yoğunlaşılsa ve çeşitli girişimler de bulunulsa da hala bir çözüme kavuşulmuş değil. Tartışmaya gerek doğru yerden gerek yanlış yerden hala devam ediliyor. Ben birleşik bir öğrenci hareketinin mümkün olması için öğrenci gençlik hareketinin yeniden kurulması gerektiğini düşünüyorum. Bu yeniden kurulma basit bir örgüt formunda değişimden ziyade, alanın kendisini, alana yönelik perspektifleri, örgütlenme biçimlerini ve kullandığımız dili tamamıyla yeniden sorgulayıp, yeniden tartışıp, yeniden kurmamız gerektiğini düşünüyorum. Önce ki soruları cevapladığımızda ve verilen cevaplarda hep şunu görüyoruz: geçmişte de bu yaşandı, aslında tarihler değişti ama tartışmalar hatta sonuçlar bile aynı. Çünkü uzun yıllara yayılan ve üniversite mücadelesinden, alanın kendisinden kopuk, alanın sahici ihtiyaçlarından kopuk ve alanı araçsallaştıran bir anlayış var. Bugün üniversite mücadelesinin geldiği noktada bu daha net ortaya çıkıyor. Bugün bunun adını koyarak dayanışmalar örneği diyebiliyoruz. Aslında bu da dayanışmalarda ortaya çıkan bazen çarpık öncülük anlayışı bazen rekabet yani bir temsil sorunuyla ortaya çıkan fakat çıktığı koşulları karşılamayan ve kendisini daha geriye düşüren bir dayanışmalar örneğinden bahsediyorsak eğer aslında üniversitenin temsil ve özgün aracının yani öz örgütün olmayışından da kaynaklanıyor. Fakat sadece bu, üniversitedeki öğrenci gençlik hareketinin krizini ve birleşik bir öğrenci hareketi zeminin yaratılmasını bir örgüt sorununa indirgemeyi aslında soruna sondan başlamayı gerektiriyor. Fakat ben bunu sonuç olarak görüyorum. Çünkü üniversiteye gündelik değil dönemsel bir ilişki kurar, ‘en güzel örgütü’ icat etmeye çalışır ve bunu yaşamdan kopuk yaparsan, uzun erimli mücadelelerden kopup gelmeyen bir şey kurarsan bu sefer ben nasıl öz örgüt olurum iddiasıyla yaşamaya başlarsın.

Dayanışmalarda bazı gençlik örgütlerinin yarattığı durum şuydu: Üniversitenin diğer mücadeleci öznelerinin zaten tam kurulamamış karar alma mekanizmalarından dışlanması ve öğrencilerin bir özne olarak görülmemesi ve nesneleştirilmesi problemiydi. Gençlik örgütleri, öğrenci örgütleri ve öğrenci kitleleri arasındaki ilişkilerin giderek açılmasını da derinleştirdi. Zaten bunun bir kriz olduğundan bahsetmiştik. O yüzden burada ‘iyi’ bir örgütün olmayışının kendisini siyasal bağlamından kopuk indirgemeci bir yaklaşım olduğunu düşünüyoruz. Evet alanın esas sorunu öğrenci gençliğin birleşik, meşru, militan, demokratik, kitlesel bir zemin yaratılamaması sorundur. Fakat dediğim gibi bu bir sonuçtur. Bugün geldiğimiz noktada bu sonuca bakarken buraya dair alternatifler ve gedikler açabileceğimizin de farkındayız.

Evet bugün bunları tartışıp yeni adımlar atmaya çalışıyoruz. Herkes kendi okuduğu yerden ve kendi durduğu yerden kendi ile tutarlı bir biçimde bunu yapmaya çalışıyor. Fakat bu dayatmanın kendisinden ziyade, koşullar bizi buna zorlarken belki de tarihi olarak üzerimize büyük bir sorumluluk düşerken bu tartışmanın bitmeyeceğini de biliyoruz. Geçmişte olan deneyimlere baktığımızda bazı hatalı anlayışların olduğunu ve bu hatalı anlayışların kendisinin kurulmak isteyen zeminlere kendisini dayattığını da görüyoruz. Fakat biz bu noktada geçmiş deneyimlerin avantajlarını yok saymayan aksine bunları içerip aşmaya çalışan ve üniversite alanın dönük araçların tekrar tekrar tartışıldığı ve bu bahsettiğimiz dayanışmalarda denediğimiz, kampanyalarda denediğimiz ortak yaratmaya çalıştığımız bir yöntemle aslında öğrencilerle kopan bağı yeniden kurabilecek, kırılan bağı yeniden kazanabilecek ve öğrenci hareketi adına konuşan değil, öğrencilerle birlikte karar alan mekanizmayı yaratmak ve bu örgütlenmeyle aslında günümüz ihtiyacından doğru topyekûn bir yenilenmeyi mümkün kılabilecek bir paradigma değişimi ancak bu krizin kendisini çözebilir.

Krizin çözülmesi demek birleşik bir öğrenci hareketinin oluşturulması ve bunun mümkünatına doğru giden yolda da önümüzde olan engelleri aşmak anlamına gelmektedir. Burada olan sorun sadece örgüt formunda değildir. Merkezi şekilde kurulan ve onun en iyisi olduğunu iddia etme problemi de değildir. Bu dinamikleri gören ve burada öz örgüt olma yolunda ilerlerken tüm üniversite bileşenleri ile yan yana gelecek ortak zeminler yaratılmalı, denenmeli. Öğrenci hareketinin; içinde bulunduğu sıkışıklığa, parçalılığa, dağınıklığa, krize ve artık adına ne diyorsak cevap üretecek güncel bir mücadele anlayışına ihtiyacı var. Boğaziçi direnişiyle tekrardan tartışmaya başlandığı ve belki de bizim dışımızdakilerin de gündemine girdiği yerden tartışarak yeni yan yana geliş zeminlerinin örgütlenmesi gerekiyor. Fakat bu yan yana geliş zeminini örgütlerken kendi eleştirdiğimiz ikameci anlayışın buralarda ortaya çıkmaması ve gerçekten yeni bir yol arayabilmesi için önlemlerin alınması ve bugünden yarına kurulabilecek örneklerinin oluşturulması gerekiyor diye düşünüyorum. Tüm bu yan yana gelişler aslında bahsettiğimiz, üniversitenin özgün ihtiyacı dediğimiz yere giderken bir basamak olarak kurulacaktır. Bugün birleşik öğrenci zemininin oluşturulması bunu yeşertmeye çalışırken aynı zamanda öğrencilerin, gençliğin en gündelik olanından en siyasal talepli olanına bunu onlarla birlikte yan yana örgütleyebilecek bir mekanizmanın yaratılmasıyla mümkün olacaktır.

Öğrenci gençlik hareketi neden öğrenciler için bir çekim merkezi olamıyor? Öğrenci hareketi bunu başarmak için neler yapabilir?

Öğrenci Dayanışması Sıla Öztürk: Biz üniversite gençlik hareketinin bir çekim merkezi olmamasının temel sebebinin parçalı olması üzerine kurulu olduğunu düşünmüyoruz. Yani asıl sorun parçalı olunması değildir. Çünkü bir çekim merkezi haline gelebilmek biz 10 kişiyiz x örgütü 10 kişi diğeri 15 kişi bir araya gelelim şeklinde olmadığını yani bunun ilerletici bir yan yana geliş zemini olmadığını düşünüyoruz. Asıl sorun perspektif eksikliğinde diye düşünüyoruz. Yani üniversite gençlik örgütlerinin bir perspektif, bir program eksikliği var gibi görünüyor. Nedir bu eksiklik? Asıl olan bu perspektif eksikliğinin giderilmesidir. Bu noktada buradan doğru hareket biçimi içerisinde yan yana gelişlerin asıl ilerletici olduğunu düşünüyorum. Çünkü belirli noktalarda aynı bakabilmek gerekiyor. Aynı perspektife sahip olmak, aynı bakabilmek yan yana gelişlerde temel noktalardan biridir. Aynı zamanda aynılıklarımızı belirlerken, farklılıklarımızı da çok net bir şekilde ortaya koyabilmek önemli. Çünkü yan yana gelişlerde şunu bilmek gerekiyor; şu nokta farklı bir nokta ve o farklılığı çekiştirmek zarar verici olacaktır. Biz aynılarımız üzerinden güçlenerek yan yana gelişimizi ilerletelim şeklinde bakıyoruz. Çünkü bir yanıyla da ne yapacağını bilmeyen örgütlerin yan yana gelişleri de yine ne yapacağını bilmeyecektir. Yani temel sorun yan yana gelişler değildir, temel sorun ne yapacağını bilerek yan yana gelme gerekliliğidir. Bu yan yana gelişte de dönemi karşılayabilecek, sorunlara ve ihtiyaçlara cevap üretebilecek olan, üniversite gençliği açısından bir odak ve çekim merkezi olabilecek koşullar için içinden geçtiğimiz sürecin doğru kavranması ve bu kavrayışı bir biçimde ortaklaştırmak ve ortaklaştırmayı da bir ortak mücadele kültürü üzerinden inşa etmektir diye düşünüyoruz. Lizge de bahsetti, bu da temel problemlerden biri. Eğer biz yan yana geleceksek ortak mücadele kültürüne sahip bir yan yana gelişe ihtiyaç duyuyoruz. Dönemi kavrayan, ortak mücadele kültürüne taşıyan ve ne yapacağını bilen bir yan yana geliş ilerletici olacaktır ve çekim merkezi haline gelecektir diye düşünüyorum.